15.05.2018

Alternatif Post-Apokaliptik Filmler

Son dönemde, The Road (2009) ve Snowpiercer (2013) ile yine eski parlak günlerine göz kırpan bir alt tür olan post-apokaliptik bilim kurgu, geçmişte de (Mad Max ile ülkemizde de geniş hayran kitlesine sahip olan) değişik ülkelerden, çoğu az bilinen güzide örneklerle, sinefillerin beğenisini kazanmıştı. Bazıları ekolojik, bazıları nükleer, bazılarıysa biyolojik nedenlere bağlı felaketler sonucunda, dünya üzerindeki alanların yaşanmaz hale gelişini ve geriye kalanların da bu kıyamet sonrasında hayatta kalmaya çalışmalarını anlatan filmlerden, daha çok, az bilinen alternatif çalışmalardan, bir seçki.

 

Dead Man's Letters (1986)

Yönetmen: Konstantin Lopushanskiy

Yaşanan bir nükleer felaketten sonra dünya yüzeyi, radyasyonun yarattığı kışın etkisi altındadır ve az sayıda hayatta kalan insan, yeraltındaki görece güvenli bir bölgede barınmaktadır. Olay anında müzede bulunan dört kişi, müzenin sığınağında hayatta kalmayı başarmıştır. Hepsi değişik karakterdeki bu insanlar, felaketi kendilerince yorumlar. Ama içlerindeki bilimadamı, güvenli bölgeye gitmenin gereksizliği fikrine, gitgide daha sıkı bağlanmakta ve karamsarlığıyla grubu da etkilemektedir. İnsanoğlunun her koşulda hayatta kalma içgüdüsü mü, yoksa entelektüel ve varoluşçu değerlerin söylemlerindeki karamsarlık mı galip gelecektir? 

Testament (1983)

Yönetmen: Lynne Littman 

Sadece birkaç saniye, bir rüyayı yıkmaya yeterlidir. Amerikan çekirdek ailesine yapılan, en büyük saldırılardan biridir aslında Testament. Amerikan Rüyası denen 'Kumdan Kale'nin bir anda nasıl yıkılabileceğini, bizlere acı bir şekilde gösterir. Ama bir nükleer felaketi, tek bir özel efekt kullanmadan, deforme insan uzuvları göstermeden, patlama, yıkılan anıtlar, vs. olmadan bunu yapar. Yönetmen, nükleer felaketin fiziksel yıkıcılığını değil, ruhsal yıkıcılığını gösterir. Bir anda her şey susar ve soruların da aslında fazla bir önemi yoktur. Felakete neyin neden olduğunu bilmeyiz, çünkü önemi kalmamıştır, olan olmuştur, nedenlerin yerine, artık sonuçların gerçekliği vardır. Filmografisinde 4 tane belgesel olan bir yönetmenin elinden çıkma bir film Testament, dolayısıyla belgesele çok yakın ve oldukça gerçekçi. Çevredeki yaşam yavaş yavaş yok olurken, daha ergenliğe bile adım atamamış büyük kızın, annesine cinsellik hakkındaki soruları, kadınlığını hiçbir zamana yaşayamayacak kızına, annenin verdiği cevaplar, baba figürünün böyle bir anda yanlarında olmayıp onları koruyamayışı ve çocuklarına karşı güçlü görünmek zorunda olan annenin de, bir yerden sonra kontrolünü yitirişi...

On the Beach (1959)

Yönetmen: Stanley Kramer 

Nükleer savaş çıkmış, kuzey yarım küre, dünya üzerinden silinmiştir. Geride kalanlara hükümetler tarafından, intihar etmeleri için siyanür hapı dağıtılmaktadır. Savaş sırasında görevde olan Amerikan denizaltısı ve mürettebatı, dünya üzerinde hayatta kalan az sayıda insanlardan birkaçıdır. Avustralya'da bir sahile demirlerler, burası henüz tam anlamıyla yok olmamıştır, ama havadaki radyasyon yakında, dünya üzerinde kalan bu son parçayı da yok edecektir.

ZPG (1972)

Yönetmen: Michael Campus

Türdeşi Logan's Run filmini andıran ZPG, ekolojik bir felaketin hüküm sürdüğü gelecekte geçer. İnsanlar sürekli çoğalmış; ama hayvanların ve bitkilerin soyu tükenmiş, hava tamamen kirlenmiş, oksijen bitmiş ve zorunlu nüfus planlamasına gidilmiştir, normal bir bebek sahibi olmanın cezası, ölümdür. İnsanlar yemek olarak garip renkte bir macun yiyebilmektedir. Bebek özlemi olanlaraysa, robot bebekler sağlanmaktadır. Ama Russ ve Carol, bu korkunç dünyaya gerçek bir bebek getirmeye karar verirler, tüm risklere rağmen...

ZPG’nin açılımı: Zero Population Growth’tur.

Nausicaä of the Valley of the Wind (1984)

Yönetmen: Hayao Miyazaki

Miyazaki’nin yine kendi mangasından uyarladığı bu erken dönem animesinde, dünyada, savaşlar birçok bölgeyi yok etmiş, az sayıda hayatta kalan da değişen ekolojik dengelere rağmen tarımla uğraşmaya çalışmaktadır. Doğa, ekolojik felaketin ardından zehirli mantarlar ve ohmu denilen ve sinirlendiklerinde her yeri saldırıp yok edebilecek güçte dev böceklerle, kendini korumaya almıştır. Bir gün, başka bir krallığın uçağı, Rüzgarlı Vadi'ye düşer. Uçakta, bin yıldır uykuda olan, çok tehlikeli bir yaratık vardır ve onun harekete geçmesi, belki de var olan yaşamın da sonunu getirecektir.

A Boy and His Dog (1975)

Yönetmen: L.Q. Jones

2024 yılında, dünya üzerindeki yaşam yok olmuş ve her yer bir çöle dönmüştür. Yeryüzünde sadece yağmacılar ve gizemli bazı yaratıklar yaşamakta, herhangi bir yiyecek, kadın, vs. bunlara yakalanınca, hemen saldırıya uğrayıp yok edilmektedir. Yeraltında değişik bir oligarşi tarafından yönetilen, garip bir düzen vardır. Vic (Don Johnson) yeryüzünde, telepati yoluyla konuşabildiği, insanlardan daha gelişmiş bir zekaya sahip köpeğiyle yaşamaya çalışmaktadır. Ama o'nun da yaşayamadığı şeyleri merak etmesi, başına bela açacaktır. Yeraltındaki yönetim, güzel bir kızı yeryüzüne gönderip, Vic'i yeraltına çekmeye çalışır.

O-Bi O-Ba The End of Civilization (1985)

Yönetmen: Piotr Szulkin

Yaşanan bir nükleer felaket sonrasında, dünya üzerinde yaşam kalmamıştır. Hayatta kalan az sayıda insan, yeraltında yaşamaktadır, yerüstündeki radyoaktif havadan dolayı, kimse yüzeye çıkamamaktadır. Yeraltında kaos hakimdir, insanlar sefalet bir yaşamda sadece "ölmemeye" çalışmaktadır. Radyasyondan koruyucu kubbe gitgide zayıflamaktadır ve insanlar "Ark" (Noah's) adlı bir geminin kendilerini kurtarmaya geleceği düşüncesine sıkı sıkıya bağlanmıştır. Başroldeki (anti) kahramanımız Soft, daha önce defalarca " geminin gelmeyeceği, bunun uydurma olduğu" açıklanmış olmasına rağmen inanmaktan vazgeçmeyen insanlara, kaçmayı telkin etmekte ve geminin gelmeyeceğini anlatmaya çalışmaktadır. Schopenhauer'in kitaplarından uyarlanmış gibi duran filmde, hiç umut ışığı yoktur, zaten normal renkte bir ışık da yoktur, medeniyet yok olmuştur, geçmişten kalan kitaplar da parçalanıp öğütülmektedir. Soft, bir kitap parçalayıcısına gider ve aralarında şöyle bir sohbet geçer: (Soft) İncil lazım, bulabilir misin?

(Kitapları parçalayıp öğüten adam) Al, kapağı sapasağlam, hakiki deri

(Soft) Ama bunun içi boş, ne yapayım bu halde

(Kitapları parçalayıp öğüten adam) Al ben sana beyaz kağıtlar vereyim, içini istediğin gibi doldur, sonra rafa koy, kimse aradaki farkı anlamaz...

Derken Soft, bir hayat kadınına aşık olur. Bu dünyada aklı başında gibi görünen bir tek o vardır çünkü ve diğerlerine şöyle der: Ben vücudumu satıyorum, sizse beyinlerinizi; hangisi daha kötü?

Oldukça önemli diyaloglar içeren, sadece Polonya sinemasının değil, tüm sinema tarihinin en önemli bilim-kurgu filmlerinden biridir bu. Ama ne yazık ki geniş kitlelere hiçbir zaman ulaşamamıştır.

Soylent Green (1973)

Yönetmen: Richard Fleischer 

2022 yılında, yaşamsal kaynaklar nüfus artışına ayak uyduramamış ve tükenmeyle yüzyüze kalmıştır. Halk açlık ve sefaletle boğuşmaktadır. Yiyecek olarak sadece Soylent Green adlı bir yiyecek maddesi halka sınırlı sayıda dağıtılmakta, bunun dağıtımında bile izdiham olmakta, insanlar inşaat kepçeleriyle toplanmakta/ölmektedir. Sol ve Robert, aynı evde yaşayan iki adamdır, Sol geçmişten bugüne değişimleri görmüş ve hep geçmişe özlemlerini dile getirmektedir, muhalif biridir. Robert'sa bir polis dedektifidir. Derken bir gün zengin bir işadamı evinde ölü bulununca, dedektif olayı araştırmaya başlar; ama ipuçları bambaşka kapılara açılacaktır.

The Quiet Earth (1985) 

Yönetmen: Geoff Murphy

Bir bilimsel araştırma şirketinde çalışan Zac, girdiği bunalım sonucu intihar eder. Ama ertesi gün 06:12'de uyandığında, tüm dünyada yaşam sona ermiştir. Sokaklar, stadyumlar, marketler, her yer boştur, bir kıyametten arda kalan sadece kendisi olmuştur. (İlerleyen sahnelerde 2 kişi daha filme dahil olacaktır. Bu felakete Zac mı sebep olmuştur?) Başlarda "dünya üzerinde, felaket sonrası sağ kalan tek adam" düşüncesiyle bu yaşam eğlenceli olacak gibi görünse de, Zac'i yiyip bitirmeye başlayacaktır.

Threads (1984)

Yönetmen: Mick Jackson

İngiltere'deyiz, Batmayan Güneş'te, Sheffield kentinde... Soğuk savaş devam ederken, herkes ülkesine güvenmektedir. Sheffield halkını izleriz, derken bir nükleer bomba düşer kente, ve... Batmayan Güneş'in Sheffield'da batışına adım adım tanık oluruz. Belgesel tarzda çekilmiş, gerçekçi ve pesimist bir tv filmi Threads. Nükleer savaşın tüm yıkıcı etkileri, gerçekçi ve tarihi bir tarzda, muhalif bir tavırla işlenmiş, tüyler ürpertici bir örnek.

Element of Crime (1984)

Yönetmen: Lars Von Trier 

Türün önemli örneklerinin çıktığı 1984 yılına ait bir film de Suç Unsuru. Lars Von Trier gibi dev bir ismin, ilk filmi bu aynı zamanda. Avrupa üçlemesinin ilk filmi olan Suç Unsuru'nda, Avrupa bir kıyamet sonrası yıkık-dökük, sadece gece ve tek mevsim yaşayan, bitik bir kıta izlenimindedir. Fisher, başarısızlıkla sonuçlanmış bir davayı çözmek için hocası Osborne'dan akıl almaya gelir. Ama Osborne, dünyadan kopmuş bir vaziyette yaşamaktadır ve akıl sağlığı yerinde değil gibi durmaktadır. Yine de Fisher, Osborne'un Suç Unsuru taktiğini kullanarak, seri katilin kimliğine bürünüp, geçmişte yaptıklarını tekrarlayarak, adım adım cinayeti çözmeye çalışacaktır.

Hardware (1990)

Yönetmen: Richard Stanley

Nükleer felaket sonrası bir gelecekte geçen filmde; ozon tabakası yok olacak seviyeye inmiş, sıcaklar her yeri çöle çevirmiştir ve çeşitli radyoaktif atıklarla dolu bölgeler oluşmuştur. Çölde gezerken bir robot kafası bulan asker, onu hırdavatçıya getirir, oradaki kız Jill bu kafayı alıp heykellerinde kullanmayı düşünür; ama bu kafa, kendini yeniden inşa etmeye programlanmış bir yapay zekaya (Mark-13) ev sahipli yapar ve kendini yeniden birleştirip, kalan insanlığı da yok etmeye çalışacaktır.

Golem (1980)

Yönetmen: Piotr Szulkin

Seçkideki ikinci Szulkin filmi Golem; yakın gelecekte, yine bir felaket sonrasında geçer. Bilim adamları, yarı insan yarı makine bir yaratık geliştirir ve bunları insanların arasına salar. Fakat bir gün bunlardan birinin yaşadığı apartmanda bir cinayet işlenir. Golem'lerin kontrolden çıkmaması için projeye son verilir; ama bazı bilim adamları gizlice bu projeye devam edip bir felakete yol açacaktır.

Panic in Year Zero! (1962)

Yönetmen: Ray Milland

Amerika'da, nükleer saldırı ve felaketin ardından, kaos başlar. "Amerikan Rüyası"nı yaşadıkları evi terk edip kendileri gibi "Seçkin Amerikalı (!)" vatandaşların tercih etmeyeceği bir ücra bölgeye gider aile. Burjuva ahlakı çökmüştür, yağma başlamıştır, paranoyak vatandaşların beklediği olmuştur. Tahmin edebileceğiniz gibi, toplumu birbirine kenetlemeyi amaçlayan, politik altyapısı olan bir film.