24.08.2022

Altın Koza Günlükleri – 3

Konuk yazar: Halil İbrahim Sağlam

18 Eylül Çarşamba günü itibariyle ulusal yarışma filmlerinin üçte ikisinin gösterimi yapılmış oldu. İstanbul Film Festivali’nde “En iyi Görüntü Yönetimi” ödülüne layık görülen ve daha önce ülkemizde vizyona giren Ozan Açıktan imzalı Silsile’nin gösterimine ilgi yoğundu. Gösterim sonrasındaki söyleşiye Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Hüseyin Sözlü’nün katılması ve ekibe çiçek vermesi dikkat çekti. Halil Özer’in yönettiği Firak ve Nesimi Yetik’in yönettiği Toz Ruhu filmleri ise Türkiye prömiyerini gerçekleştirdi. Yarışma filmleri haricinde Ömer Kavur’un başyapıtı Anayurt Oteli de özel gösterim yaparken, Tuncel Kurtiz anısına düzenlenen seçkide İnat Hikayeleri’nin yanı sıra Kurtiz’in Türkiye’de gösterilmesini çok arzu ettiği 1992 yapımı Korkunun Karanlık Gölgesi (Dunkle Schatten der Angst) filmi de gösterildi.

67. Cannes Film Festivali’nde yarışan ve ülkemizde Filmekimi kapsamında gösterilecek olan filmlerin Türkiye prömiyerleri ise Altın Koza’da gerçekleşmeye devam ediyor. Usta yönetmen Jean Luc-Godard’ın “Jüri Ödülü”ne layık görülen 3 boyutlu deneysel filmi “Adieu Au Langage” ilk gösterimini yaparken, festivalin ikinci büyük ödülü olan “Grand Prix”i kazanan Alice Rohrwacher imzalı Le Meraviglie bir gösterim daha gerçekleştirdi. Berlin Altın Ayı ödüllü Black Coal, Thin Ice ve Venedik Film Festivali’nde “Luigi De Laurentiis Ödülü” ile ayrılan White Shadow da gösterilen filmler arasındaydı.

Günün en dikkat çekici etkinliği ise “Türk Sineması’nın 100. Yılında Sinema Edebiyat İlişkisi” konulu paneldi. Yekta Kopan’ın moderatörlüğünde gerçekleşen etkinlikte Ahmet Ümit, Hakan Günday, Nebil Özgentürk ve Osman Şahin konuşmacı olarak yer aldılar. Adanalıların etkinliğe ilgisi yoğundu.

FESTİVALDEN NOTLAR

Silsile

Silsile, daha açılış sahnesiyle Avrupai bir sinemasal doku yakalayarak işe başlıyor. Fonda Dead Man Bones’un “Lose Your Soul” şarkısıyla açılan dört dakikalık sahnede Ozan Açıktan, reklam-klip estetiğini başarıyla yansıtarak mizansenler içerisinde verdiği ayrıntılı nüanslarla karakterlerin ruh hâlini ve aralarındaki ilişkiyi görsel-işitsel açıdan güçlü bir şekilde sinemasallaştırıyor. Bol karakterler geçidi eksenindeki çıkmaz odaklı hikâyesiyle ve kara komediyi temel alan yapısıyla Silsile’nin zaman zaman bir Coen Kardeşler ya da Guy Ritchie filmini andırdığını söylemek mümkün. Fakat filmin içerisindeki romans duygusuyla özündeki kara komedi etiketinin pek uyumlu olmadığını söylemek gerekiyor. Buna rağmen artıları eksilerine göre daha ağır basan yenilikçi bir film olarak Türk Sineması’nda eli yüzü düzgün gişe filmleri arasında örnek verebileceğimiz bir film Silsile.

[youtube url=”http://www.youtube.com/watch?v=ju8ZIewMbvs”]

Toz Ruhu

“Annem Sinema Öğreniyor” adlı kısa filmiyle bilinen yönetmen Nesimi Yetik’in ilk uzun metrajlı filmi olan Toz Ruhu, Onur Ünlü filmlerinin yapısını temel alan absürtlükte bir film. Açılış jeneriğinde Onur Ünlü’nün de filme destek veren olarak adını görmemiz bu yüzden şaşırtıcı değil. Güçlü oyunculuğuyla oynadığı her filme ayrı bir renk katan Tansu Biçer, akıllarda yer edecek bir karakteri yine başarıyla canlandırıyor. Fakat karakter her ne kadar iyi yazılmış olsa da filmin bir hikaye yaratma konusunda ciddi sıkıntıları olduğu ortada. Dikkat çekici bir açılış yapmasına rağmen ilerlediği her dakikada ivme kaybediyor, mizahi yönü güldürmüyor, çoğu yan karakteri işlevsiz kalıyor, renkli kostümler kari. Nesimi Yetik’in yeni bir Onur Ünlü olup olamayacağını elbette ki sonraki filmleri ve zaman gösterecek fakat ilk filmiyle yetersiz bir işe imza attığını söylemek gerekiyor.

[vimeo url=”http://vimeo.com/99458251″]

 

Firak

Halil Özer’in ilk filmi olan Firak, festivalin en çok tartışılan ve eleştirilen filmi oldu. Öyle ki, filmin ön jüriyi nasıl geçip yarışmaya kalabildiğini sorgulayanların sayısı oldukça fazla. Başlangıcında yönetmenin yenilikçi bir şey yapıp ağabey ile kardeşin aynı kadına aşık olması klişesiyle ve gelenek göreneklerle apaçık dalga geçtiğini düşündüm. Çünkü filmin bazı replikleri ve tercihleri kahkaha attıracak derecede komik. Fakat film ilerledikçe bitmek bilmeyen yemek yeme, ayran içme, ağaç kesme ve yatak sahnelerinin defalarca tekrar edilmesi artık güldürmemeye ve izleyiciyi çileden çıkarmaya başladı. Film sonrası söyleşide ise yönetmenin aslında hiç de dalga geçmediğini, son derece ciddi bir üslupla filmini semboller üzerinden yürüttüğünü ve senaryoyu 3 yılda yazdığını söylemesi bende şok etkisi yarattı. Ayrıca ne olduğunu neredeyse salondaki kimsenin anlamadığı bir “bıyık” mevzusu var ki dillere destan! Yönetmen bunu söyleşide “Hikayeyi flashback ve flashforwardlar üzerine kurdum” diye açıklayınca ikinci kez şok oldum, zira birçok kişi bunca şeyden sonra o sahnenin bir “kurgu hatası” olduğunu düşünmeye başlamıştı!

[youtube url=”http://www.youtube.com/watch?v=wk6d0U126kk”]

Beni Sen Anlat

Mahur Özmen’in ikinci filmi olan Beni Sen Anlat, festivaldeki yarışma filmleri içerisinde en zayıf halka. Kısıtlı bir bütçesi olduğu her halinden belli olan yapım buna rağmen 1980 darbesini ele alan bir dönem filmi olmaya çalışıyor. Sıradan bir televizyon filminden farklı olmayan sinematografisini pastel tonlardaki color-correction düzenlemesiyle kapatmaya çalıştığı gibi sanat yönetimini de kısıtlı mekanlara hapsederek öğrenci filmi düzeyinde kalıyor. Son derece klişe ve yapay diyalog yazımları filmin ciddiye alınmamasındaki en büyük etkenlerden biri, zira Aytaç Arman “Ne olacak bu ülkenin hali?” dediğinde salondaki çoğu kişinin kahkaha atması durumu gözler önüne seriyor. Zaten kötü yazılmış karton karakterlere inandırıcılıktan uzak oyunculuklar da eklenince 120 dakikalık süre handikabı iyice gözümüzde büyümeye başlıyor. Niteliksizliği ve uzunluğu bakımından akıllara Nihat Seven’in Uzun Yol’unu getiriyor. İki film de 120 dakikanın üzerinde ve bunca acemiliğe rağmen yönetmenlerin ilk filmi değil!

[vimeo url=”http://vimeo.com/99426291″]