22.12.2016

Assassin’s Creed: İnanç Aksiyonun Kölesidir

Assassin’s Creed Kurzel İçin Önemli Bir Adımdı

Assassin’s Creed yönetmeni Justin Kurzel daha önce, Snowtown ile dikkatleri üzerine çekmiş, ardından Turning adlı filmdeki kısa öykülerden birini kotararak sinema izleyicilerine umut vermişti. Tabii beklentilerin yükselmesinden sonra Macbeth’in görselleri ilk çıktığında bir başyapıt beklerken, izleyiciler tarafından ufak çaplı bir hayal kırıklığına dönüşen yapımın ardından popüler bilgisayar oyunu uyarlaması Assassin’s Creed’de de Kurzel’in ismini görüyoruz. Potansiyelini net bir şekilde gösteremeyen yönetmen bakalım baskı altında nasıl bir iş çıkartmış onu göreceğiz.

Oyunu oynayanların filmin konusunu ezbere bildiğini var sayarsak, ilk defa Assassin’s Creed ile buluşacak izleyiciler için konuyu kısaca özetleyelim.  Cal Lynch (Michael Fassbender) annesi babası tarafından öldürülen ve travmatik bir çocukluk geçiren bir adamdır. Suç dolu bir hayat geçirdikten sonra idam edilir. Ancak gizli bir oluşum öldü varsayılan Cal’ı kaçırmıştır. Çünkü Aguilar adlı 1400’lü yıllarda Endülüs’te yaşamış olan bir suikastçi, Cal’ın atasıdır. Genetik kodların sayesinde bir makine yardımıyla Cal’ın atasının anılarına ulaşması sağlanır. Cal böylece anılarından yola çıkarak Aguilar’ın yaşadıklarına tanıklık eder ve gerçekleri öğrenmeye başlar.

Oyuncular arasındaki uyumsuzluk filmin başlıca sorunu…

Filmin oyuncu kadrosuna baktığımızda önemli isimlerle karşılaşıyoruz. Başroldeki Michael Fassbender karizmatik görüntüsüyle role yakışsa da, oyuncu performansı açısından son derece yapmacık bir iş çıkarmış. Marion Cotillard ile uyumsuzluğu ise filme en acı darbeyi indirmiş. Malum Macbeth filminde bu ikilinin pek de oyunculuk anlamında kimyalarının tutmadığını farketmiştik. Kurzel’in belli ki kendini güvende hissetmek adına aynı oyuncularla çalışmak istemesini anlıyorum. Ancak kaynamayan kemiğe bir kez daha yüklendiğinizde, telafisi olmayan kırıklara neden olursunuz. İki oyuncunun karşılıklı oyunu da deyim yerindeyse böyle oluyor.

Hatta bu ikilinin sahnelerinde sahnedeki enerji o kadar düşüyor ki, film yavaşlayarak sıkıcılığın farklı tonlarına doğru izleyiciyi yolculuğa çıkartıyor. Suikastçilerin fedaileri rolündeki yan karakterlerin çoğu dizilerden tanıdığımız oyuncular olsa da, pek de altı doldurulamayan sığ karakterler olduklarından filme adapte olmamıza engel teşkil ediyorlar. Jeremy Irons bir kez daha son yıllarda oynadığı rollerin bir benzerini kariyerine eklerken, artık rol çekerken daha titiz olması en büyük arzumuz oluyor.

Filmin belki de en iyi performansı ise kısa rolüne rağmen Brendan Gleeson diyebiliriz. Usta oyuncunun yer aldığı sahnelerde filmin akışı çıkışa geçerken, Fassbender ile karşılıklı paslaşarak uyumun ahengini gözler önüne seriyorlar. Bu açıdan da oyuncu uyumu hakkındaki bu iki örnek, adeta ders niteliği taşıyor.

Oyunun hayranlarına kötü haber…    

         

Film boğucu atmosferiyle daha çok eğlenmek için sinemaya gidecek olan seyircinin kalbini kazanmayan yapısıyla tahammülü zor bir film diyebiliriz. Geçmişteki sahnelerde kullanılan sepya tonlar, oyunun filme yansıması anlamında olumlu etkiler bırakırken, senaryonun daha çok günümüze entegre edilmesinden kaynaklı olarak sadık oyunseverleri üzecek bir işin karşılarına çıkacağını söylemek isterim.

Aksiyon sahneleri dışında oyuna dair pek bir benzerlik bulamayacak olan seyirci, filmdeki bayatlamış söylevler nedeniyle de tahammülsüzlüğün sınırlarında dolaşacaktır. Geçmiş yıllarda izlediğimiz din ve aksiyonu kendi içinde harmanlamaya çalışan kötü aksiyon film Priest’in daha iyi çekilmiş hali de diyebileceğimiz yapım, ne yazık ki elindeki zengin kaynağa rağmen Hollywood’un kolaycılığının kurbanı oluyor.

Sonuç olarak bir oyun uyarlaması daha sınıfta kalıyor. Senaryo anlamında ne sinemaseverlerin, ne de oyunseverlerin mutlu olacağını sanmıyorum. Çünkü film bayatlamış söylevlerini bir yenilik gibi sunmaya çalışırken kendini kandırıyor. Aksiyon sahnelerindeki oyuna sırtını dayayan kimi sahnelerin dışında, oyunculuklar can çekişiyor. Boğucu ve seyir keyfini düşüren atmosferin etkisiyle vasat bir yapım olarak Assassin’s Creed sinemadaki yerini alıyor.