19.09.2022

Daha: Mültecilik ve Mülteciye Bakış

Gürkan Şen

Daha, Onur Saylak’ın yönettiği, bir baba ile oğulun; mültecilerin ülke dışına gitmelerine aracı olmalarını, mültecilerle ilişkilerini ve bu baba-oğul arasındaki gerilimleri anlatan bir filmdir.

Aydınlanmayla birlikte var olan modern dönemde, giderek egemen olan yönetim sistemi ulus-devlet olmuştur. Ulus-devlet, kendi içinde ortak kültür, dil, geleneği paylaşan vatandaşlardan kurulu, belli sınırlara sahip ve bu sınırlar içerisindeki homojen bir bütünden oluşmaktadır. Ulus-devlet anlayışıyla birlikte ortaya çıkan sorunlardan biri de göç ve mültecilik olmaktadır. Savaş, felaket, kıtlık, işsizlik nedeniyle ülkelerini terk etmek zorunda olan insanlar, başka bir ülkeye sığınma ve o ülkenin kaynaklarından yararlanma talebinde bulunmaktadırlar.

Ulus-devlet ile bu devletin milliyetçi ideolojiyle güdülenmiş halkının, “toplum bütünlüğünün bozulacağı, ekonominin sarsılacağı” gibi yaklaşımı nedeniyle dışarıdan gelen yabancıyı ülke topraklarına sokmama ve bu doğrultuda da önlerine birçok bürokratik engel koyma çabası olmaktadır. Bu nedenle birçok mülteci, yasal olmayan yollarla başka ulusların topraklarına ulaşmaya çabalamaktadır. Filmde, savaşın olduğu Suriye topraklarından gelen mülteciler, kaçak yollarla Türkiye sınırını aşarak refah bulacaklarını düşündükleri Avrupa’ya varmaya çalışmaktadırlar. Bu doğrultuda mülteciler, şiddete, istismara, sömürüye karşı savunmasız oldukları; can güvenliklerinin bulunmadığı ve yapılan anlaşmaların da hiyerarşik bir düzen içerisinde bireylerin sözlerine bağlı olduğu bir durumda yani mağdur konumunda yer almaktadırlar.

Alman filozof Immanuel Kant, mültecilik konusunda, kategorik imperatife göre ortaya koyduğu, “dünya yüzeyinin ortak mülkiyeti” ilkesi doğrultusunda bir “dünya federasyonu” önermektedir. Hannah Arendt ise “haklara sahip olma hakkı” olarak kavramsallaştırdığı, başka topluluklara üye olma hakkını, uyrukların her bir bireyinin sahip olması gereken insanlık ve özgürlük hakkı olarak açıklamaktadır.

Filmde mülteciler, Kandalılılar tarafından çıkar nesnesi olarak konumlandırılmaktadırlar. İnsan kaçakçılığını para kazanacak bir meslek, mültecileri de tecavüz edip öldürülebilecek ya da üstlerinden para kazanabilecekleri nesne olarak görmektedirler. Ahad, mültecileri yönetirken oğlu Gaza’ya da bu “mesleği” öğretmeye çabalamaktadır. Gaza, lise çağına gelmiş bir gençtir. Henüz, Kandalılıların yaptığı gibi, mültecileri aşağılanacak, hor görülecek insanlar olarak görmemektedir. Onlara tek tek su dağıtmakta, “abi” diye seslenmekte ve kâğıttan uçak yaparak çocuklarla konuşmaktadır. Gaza’nın büyüme, erginleşme imgeleri, uykusunda orgazm olması, alkol-sigara kullanması, Harmin tarafından “bunun vakti gelmiş” denilerek dövme yapması gibi görüntülerle sunulmaktadır. Ahad tarafından kazandığı liseye gitmesine izin verilmeyen Gaza, gitgide babasının dikte ettiği role bürünmekte yani erginleşmektedir.

Hannah Arendt, Nazi subayı olan Eichmann’ın davasında tanık olduklarının ardından ortaya attığı “kötülüğün sıradanlığı” kavramını: bireyin otonomisinin yok olduğu, yaptığı insanlık dışı eylemleri, ona söylendiği için, oldukça sıradan bir deneyim olarak gerçekleştirdiği, bir düşüncesizlik eş deyişiyle fikirsizliğin bir sonucu olarak tanımlamaktadır. Bu tanımlamadan yola çıkarak Gaza’nın bulunduğu durumu “kötülüğün sıradanlığı” olarak nitelemek mümkündür. Gaza’nın yapması gerekenler babası tarafından dikte edilmekte ve Gaza’nın otonomisi babası Ahad tarafından yok edilmektedir. Böylece Gaza, babasının ona sunduğu role, babasının rolüne bürünerek mültecilere, babasının yaptığı gibi yani onları nesneleştirecek doğrultuda eylemler sergilediği görülmektedir. Gaza, dış ses olarak söylediği “Madem bir lağımdan sorumluyum, ben de o lağımın tanrısı olurum.” cümlesi, babasının rolüne bürünüp onun yerine iktidara oturacağının uyarısıdır. Nitekim öyle de olur. Gaza, babasını öldürtür ve onun yerine geçer. İktidar artık Gaza’dadır. Erginleşmiş olan Gaza, babasından ve diğer Kandalılılardan öğrendiği gibi yani mültecileri çıkar nesnesi olarak görmektedir.

Dünyadaki mülteci sorununu Kandalı adlı mikrokozmosta ele alan Daha filmi, ulus-devlet halklarının öteki’ye bakışının çıkar odaklı olması, devletin temsilcisinin bile rüşvet alıp kaçakçılarla iş birliğine gitmesi ve dünya uluslarının mültecilere uyguladığı politikalarla birlikte onları güvensiz, kaçak yollara sürüklemesi nedeniyle eleştirel bir metin olarak okunabilir.