18.05.2016

!f Bağımsız Filmler Festivali: Der Nachtmahr

Yalnızlık Paylaşılmaz

Der Nachtmahr, daha evvel kısa filmlere imza atan yönetmen Akiz’in ilk uzun metrajlı filmi. Bir genç kızın büyüme hikayesine odaklanan film, uyuşturucu ve yalnızlık üzerinden, biraz da fantastik ögeler kullanarak ilerliyor. 15. !f Bağımsız Filmler Festivali’nde görücüye çıkan Der Nachtmahr, katıldığı festivallerin çoğunda övgüler almayı başardı. Aralarında korkunun da olduğu birkaç tür arasında dolaşan ve bundan alnının akıyla çıkan yönetmen Akiz, teknik anlamda da etkileyici bir işe imza atıyor ve diğer projelerini merakla beklememiz için adını hafızalarımıza kazıyor. Özellikle Gaspar Noe’nin görsel dinamiklerini seven izleyicilerin daha çok keyif alacağı filmin çok okumaya müsait dediğimiz türden de bir hikayesi var.

Tina, haraketli bir yaşam tarzına sahip, sevgi ve ilgiye muhtaç, erkek arkadaşı ile sorunlar yaşayan genç bir kadındır. Bu yalnızlığını ve boşluğunu uyuşturucu kullanımı ve gece hayatı ile gidermeye çalışmaktadır. Etrafındaki arkadaşlarının sevgisinden emin olmamakta ve ebeveynleri ile de anlaşamamaktadır. Hayata dair hiçbir planı yoktur ve okulunu da neredeyse hiç önemsememektedir. Kendinden ve etrafındaki sahtelikten sıkılmıştır. Uyuşturucu da artık yeteri kadar çare olamamakta, hatta zarar vermektedir. Akiz, bize bunu son derece gerçekçi ve teknik destek ile baş döndürücü şekilde aktarır. Öyle ki; filmin başında ses ve ışık kullanımı için uyarı bulunmaktadır. Özellikle ışık kullanımı, herhangi bir rahatsızlığı olmayan izleyici bile olumsuz etkileyebilecek düzeyde. Akiz, bu numaralarla bizim de zihnimizi bulandırır, dikkatimizi allak bullak eder. Tina ile empati kurmamız ve onunla aynı seviyeye gelmemizi sağlar. Artık bizde biraz hırpalanmış vaziyetteyizdir. Tam da bu noktada, uyuşturucunun etkisinin tavan yaptığı bir sırada Tina, mutfaktan gelen garip sesler duyar ve izini sürdüğünde bir yaratık ile karşılaşır. Muhtaç olduğu sevgi, yakınlık ve gerçeklik belki de ondadır. Zira; doktorunun “bir şeye dokunduğunda gerçek olduğunu anlarsın” tezini uygular ve yaratık ile tamamen bir bağ kurar. Belki gerçektir, belki varsanıdır bilinmez ama tamamen Tina’nın ihtiyacı olduğu şeydir ve Tina, ona sımsıkı bağlanır.

Film, buraya kadar gelen süreçte psikolojik sanrılar ve gerilim filmine yakın sahneler ile tür yolculuklarına başlar. Bundan sonrası ise aile bağları, arkadaşlık, yine yalnızlık ve depresif haller içerir. Tina, ailesine kendini kanıtlamaya ve inandırmaya çalışır. Arkadaşları ile de sorunlar iyice ortaya çıkar ama evdeki zamanları en mutlu olduğu zamanlardır. Akiz, bu noktada bizi de hikayenin tam ortasına yerleştirir. Tina’ya yardım etmek isteriz, ailesine kızarız, arkadaşlarından nefret ederiz ama yaratık ile alakalı hep nötr kalırız. Zira; izlerken gerçek olmadığına o kadar eminizdir ki, Tina’ya iyi geldiği için bunu önemsemeyiz. Belki yanılırız ama kendimizi izleyici konumunda bile güvende hissetmek isteriz. Filmin son derece başarılı kurulan atmosferi bunu gerektirir ve akış sürekli diken üstünde ilerler. Hikaye ilerledikçe de bu gerginliğimiz devam eder, kapanış jeneriği akana ve filmin bittiğini anlayan dek.

Festivalin en iyilerinden biri olan Der Nachtmahr, Akiz’in kurduğu harika atmosfer ile izleyiciyi yakalamayı, hatta hapsetmeyi başarıyor. Teknoloji ve her şeye rahat ulaşan gençliğin hezeyanlarını da Tina üzerinden çok güzel peliküle aktarıyor. Akiz, ışık, renk ve ses oyunları ile harika bir teknik deneyimi tecrübe etmemizi de sağlıyor. Bir ilk film için oldukça cesur ve fazla kapasiteli olan yapımın, müzikleri de zihni yoran, böyle bir hikaye için en lazım olan türden. Bu kendine özgü ve depresif büyüme öyküsü, zaman ilerledikçe daha önemli bir yerde duracaktır. Tüm bunların ışığında akıllara, biraz da zorlayarak şu soru gelebilir; Sinemaya büyük aralıklar ile devam eden Gaspar Noe’nin veliahtı belki de artık bulunmuştur?…