01.06.2017

Forever

FOREVERForever

Polisiyenin Amerikan dizilerinde komediden sonra en çok kullanılan ve ilgi gören bir tür olduğunu söylemek yanlış olmaz sanırım. Polisiye türünde o kadar çok yapım var ki artık sivrilenler özgün konusundan ziyade o konuyu işleyiş ve üstün oyunculukla öne çıkıyor. 2014 eylülünde başlayan, başrolünde Fantastic Four serisi ve King Arthur’dan tanıdığımız Ioan Gruffudd’un olduğu ABC dizisi “Forever” da buna en iyi örnek. Dizinin konusu, başrolümüz Henry Morgan’ın jenerikte de belirttiği gibi ölümsüz olan, daha doğrusu her ölüşünde kendini çırılçıplak denizde uyanarak bulan, iki yüz küsur senedir yaşayan bir adli tıp uzmanının New York’da işlenen ilginç cinayetlerde polise yardımcı olması üzerine kurulu. Henry’nin yardımcısı/arkadaşı Abe ve birlikte çalıştığı dedektif Jo Martinez diğer ana karakterlerimiz.

Dizinin pilot bölümünü izleyince aslında bende pek iyi etkiler bıraktığını söyleyemem. Çoğu diziyle benzerlikler barındırması (Sherlock, The Mentalist, CSI, Castle, Elementary hatta Fringe) ve ölümsüzlük gibi zor bir konuyu işlediği için haliyle seyircide oluşan soru işaretlerinin havada kalması “ilerde konu sıkıntısı çekme, bozma” şüphesi uyandırıyor ama birkaç bölüm daha şans verince aşılıyor bu durum. Evet, Forever’de çoğu diziden esintiler var fakat bunlar izleyiciyi rahatsız edecek ölçüde değil. Hepsinden olumlu kısımlar alınmış, ortaya karman çorman bir şey yerine oldukça sürükleyici bir iş çıkarılmış. Karakterlere ısınınca diğer dizilerle benzerlik aramayı da ister istemez bırakıyoruz zaten. “Ölümsüzlük” kısmındaki soru işaretlerini de gizemle süsleyip sezon ilerledikçe açıklamayı tercih etmişler. Üstünden kalkabilirler mi orası şüpheli fakat gizem çoğu zaman merakı ve sürükleyiciliği tetiklediğinden mantık hatalarına rağmen diziyi izlememizi sağlıyor.

Forever, her bölüm farklı bir cinayetin çözülmesi şeklinde ilerliyor ama arka planda bir ana hikâyesi de var. Başrolümüz Henry Morgan gibi ölümsüz olan karanlık bir karakter (pilot bölümden tanıtıldığı için spoiler sayılmaz) ara ara gözüküp Henry’nin kafasını karıştırıyor. Bu ikili arasındaki diyalog SherlockMoriarty ilişkisine epey benziyor diyebiliriz. Şu ana kadar (on iki bölüm) karanlık karakter hakkında çok net fikir edinemedik. Sezon finaline doğru dizi ara hikâyelerden sıyrılıp bu ikili arasındaki ilişkiye yoğunlaşacak gibi. Dizide Henry ile Abe arasındaki ilişki (!) ve iki karakterin ortak geçmişleri de çok önemli bir yer tutuyor. Her bölümde bolca geriye dönüşle (flashback) Henry’in geçmişine gidiyoruz. Bu geriye dönüşler genelde o bölümün temasına uygun seçiliyor ve cinayet ya da birinin bahsettiği bir konu sonrası Henry’nin hatırladığı olaylar üzerinden geçmiş, diziye dahil oluyor. Bu da Forever’in salt polisiyeden sıyrılıp farklılaşmasını sağlıyor.

Morgan adli tıpta çalıştığı için çoğu polisiye dizisinin aksine daha çok kanlı sahneyle karşılaşıyoruz ve dizi bu konuda da epey başarılı diyebiliriz. Bölüm başı ve sonundaki Henry’in sesinden duyduğumuz özdeyişler de dizinin olmazsa olmazlarından. Dizide öne çıkan bir diğer unsur da müzikler. Bölüm sonlarında, önemli anlarda arka planda çalan müziklerle olayın içine daha çabuk giriyoruz. Bölüm bölüm çalan müziklere şuradan ulaşılabilir.

Forever, ne çok özgün bir senaryoya sahip ne de mantık hataları olmayan kusursuz bir dizi ama kalburüstü oyunculukları, sürükleyici anlatımı ve müzikleriyle bir şekilde seyirciyi kendine bağlıyor. İkinci sezon onayı henüz almadı fakat sezon ilerledikçe dizinin vites arttırdığını düşünürsek onay alması sürpriz olmaz. Eğer “çerezlik” polisiye arayışındaysanız bir bakın derim. İyi seyirler…