03.11.2017

Hakikaten: Sevin Okyay Anlatıyor

 

Konuk Yazar: Berna Kuleli

Hakikaten Sevin Okyay Anlatıyor

İstanbul’un kalabalık akşamlarından birinde Karaköy’den vapura binmeye hazırlanıyordum ki bir çift tanıdık gözle karşılaştım. Tanıdık ama emin de olamıyorum. Kulağında kulaklığı o da vapura yönelmişti.  Yıllar olmuştu karşılaşmayalı ama Facebook’tan arada yazışıyorduk. Yoksa tanımadı mı beni? Pınar sen misin? Berna! Beraber vapura bindik. Sabah Karaköy’e geçerken ayizi kitaptan çıkan kitabı Hakikaten vardı elimde. Dönüşte de kitabın sayfaları arasında Sevin Okyay’ın okudukça kulaklarımda çınlayan sesi ile hayatına şahit olmaya devam etmeyi  planlıyordum. Ama o gün düşünce gücüm beni Pınar İlkiz’le karşılaştırdı. Pera Sinema içinse ilk yazımı planlıyordum. Kitabı okudukça neden ikinci yazım Sevin Okyay’la ve bu kitapla ilgili olmasın düşüncesi şekilleniyordu kafamda. Pınar’dan imzamı vapurda almak ayrı bir keyif oldu. Sevgili Berna, Bu kapağı kaldırdıkça boş boş bakışmamızı hatırla, çünkü bu yılların eskitemediği bir şeyin emaresi. Sevgiler, Kasım 2017 Vapur J Yıllar bazı duyguları eskitemiyor. İyi ki de eskitemiyor.

Kitabı okudukça Beyoğlu’nda sinemanın şenlik havası yarattığı yıllara yani festival zamanlarına gidiyorum. İstanbul Film Festivali’nde ilk izleyeceğim filmin Emek Sineması’nda olmasına nasıl da özen gösterirdim. Genellikle film festivalinin ilk Cumartesi günü saat 12:00 seansı. Yoksa 11:00 mı? Ya da 13:00… Ya sinemadan önceki büfede, ya çıkışta ya da salonda Sevin Okyay gibi başka bir çok gazeteci ya da sinemacıya, yönetmen, oyuncuya rastlamak ne kolaydı. Kocaman bir ailenin üyeleri gibiydik. Emek sineması ve ona giden yol da Pınar’ın dediği gibi yılların eskitemediği şeylerin emaresiydiler.

Pınar İlkiz fotoğrafçılık , kültür sanat üzerine yazıları ile Taraf gazetesinde gazetecilik, ntvmsnbc’de yaşam sayfasının editörlüğü , NTV yayınlarında kitap editörü, Uluslararası Af Örgütü’nde Medya ve İletişim Koordinatörlüğü ve kısa bir süre Dijital Kaynak Geliştirme Koordinatörlüğü yaptı. 2015’te bir sivil toplum ajansı olan Pikan’ı kurdu. Bu kadar çok işin içinde en çok hangisini severek yaptın diye sorduğumda sivil toplum için iletişim geliştirmek dedi. Eminim  Sevin Okyay ile yaptığı nehir söyleşi kitabını hazırlarken de çok keyif almış olmalı. Bunu kendisine sormadım çünkü sayfa 11’de “Sevin Hoca’yı bire bir tanımayanlar için not; okuyacağınız bütün satırların arası kahkaha dolu” diyerek kendisi belirtiyor.

Bir Hayata Hakikaten Tanık Olmak

Sevin Okyay’ı Milliyet Sanat Dergisi’nden, Radikal gazetesi Cumartesi ekinden, Beyoğlu’ndaki sinemalardan tanıyordum. İstanbul Uluslararası Film Festivali zamanı hangi filmi izleyeceğime karar veremediğim zamanlarda takip ettiğim sinema yazarlarından biriydi. Hem yazıları ile hem de bire bir Beyoğlu’nda hangi sinemaya girdiğini görmek için arkasından giderek. Bir kez de İfsak (İstanbul Fotoğraf Ve Sinema Amatörleri Derneği) tarafından düzenlenen kısa film yarışmasının jüri üyeliğinde beraberdik. Ama bunlar onun yaptığı işlerden sadece birazı. Her zaman hayranlıkla izlediğim, bu kadar çok bilgiyi toplayabilmek için nasıl çalıştığını merak ettiğim yazarlardan biriydi. Onun hakkında yazılanları okumak, Türkiye’de yazılmayan bir çok değerli bilgiye ulaşmak demek. Ayrıca onun yaptığı işlerin yanında bir evlat olarak ailesi ile ilişkileri, bir anne olarak çocukları ile ilişkilerini de kendi kelimeleri ile okuyoruz.

Sevin Okyay ve Pınar İlkiz öyle samimi konuşmuşlar ki kitabı sanki soğuk bir kış günü sıcacık bir odada rahat koltuklarımızda oturmuşuz da  çayımızı , kahvemizi  içip sohbet ediyormuşuz gibi okuyorum. Sevin Hoca’nın muzip dili ile zaman zaman gülüyorum, zaman zaman Türkiye’nin, İstanbul’un geçmiş yıllarına gidiyorum. Gazetecilik yıllarını  okurken sadece onun değil, isimlerini bildiğimiz başkalarının da hayatına tanık oluyorum. Anlattıklarından bazen öğreniyorum bazen aynı alışkanlıklarımızın olduğunu görüyorum, aynı duyguları yaşadığımızı okuyorum.

Pınar Emek’le ilgili soruyor. “Ya ben oraya Emek olmadan önce de gidiyordum. Oradaki tiyatroya gidiyordum, sinemaya gidiyordum. Çalışanları çok severiz, hepsi dostumuzdur. Yer gösterenler, Hayri, Murat, İsmet Bey sahibi, Hikmet Bey herkesin sevgilisi.” Sarı siyah kareli ceketleri ile hepsi birer birer gözlerimin önünden geçiyorlar. Sevin Okyay’dan devam edelim. “Benim Beyoğlu’nda öyle çok kıymetli yerlerim var. Mesela Demirören AVM’sinin açıldığı zaman içinde bir kitapçı bile olmamasını –şimdi var- hiç hazmedemedim. Güzelim Saray Sineması‘nın yerine gelip de bir tek salon bile olmamasını hiç hazmedemediğim için hiç gitmedim ben oraya. Kapıdan içeri adımımı atmadım yani. Böyle saçma sapan şeylerim var”. Benim de içim almıyor. Ben de adımımı atmıyorum oraya.

Bu Pazar ( 5 Kasım )  Sevin Okyay ve Pınar İlkiz Kadıköy’de Akademi Kitabevi’nde olacaklar. Eğer henüz kitabı okumadıysanız , bu hafta sonu için iyi bir seçim olabilir. Demleyin çayınızı açın müziğinizi , alın kitabınızı 40’lı yılların İstanbul’undan bugüne uzanan bir hayata hakikaten tanık olun. Sonra da gidip bu çok değerli, tatlı mı tatlı, muzip, sevecen ve de samimi iki insanla tanışın. Hakikaten!