29.12.2019

Küçük Joe: Genetiğimle Oynama

Yazarın Film Puanı: 10/6

Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar… Kısaca GDO. Özellikle son on yıllık süreçte duyduğumuz bu kavram günümüz dünyasında varlığıyla önemli bir yer kaplamakta ve gelecekte de adından sıkça söz ettirecek. 1972’de Paul Berg’in ilk kez genetiği değiştirilmiş rekombinant DNA molekülünü üretmesi ile başlayan bu süreç günümüzde yediğimiz besinlerin genetiğinin değiştirilmesi ile büyük tartışmalara yol açmakta ve yiyecekler üzerinden uygulanan bu işlemlerin sonuçları da çeşitli tartışmaları beraberinde getirmekte. Genetik mühendislerinin çeşitli teknikler kullanarak yaptığı bu işlemler de organizmalarda kalıtımsal değişikliğe yol açarak insanlar üzerinde kısa veya uzun süreli hasarlara yol açabilmekte. Bu durumun ise şimdiye kadar ele alındığı cesur filmlerden biri olan ve geçtiğimiz hafta cuma günü vizyona giren Little Joe (Küçük Joe) isimli yapım da bizlere olayın iç yüzüne biraz olsun bakma imkanı sunuyor. Sinemanın ilerleyen yıllarında insan sağlığını tehdit eden bu ve buna benzer konuları işleyecek filmlere ilham kaynağı olarak görülebilecek filmin değerlendirmesine geçmeden önce kısaca konusuna ve diğer küçük ayrıntılarına göz atalım.

Dünya prömiyerini bu sene gerçekleştirilen 72. Cannes Film Festivali’nde yapan ve burada En İyi Kadın Oyuncu (Emily Beecham) ödülünü kazanan film, ülkemizde ise ilk olarak bu sene gerçekleştirilen 26. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali’nde seyirci ile buluşmuştu. Jessica Hausner‘in yönettiği film, laboratuvar şartlarında genetik çalışmalarla elde edilen ve antidepresan etkisiyle insanlara mutluluk veren kırmızı Little Joe bitkisinin etkileri üzerinden sınırsız genetik ve bilimsel gelişmeleri sorgulamaya açıyor. Küçük Joe, bilimkurguseverlere ve genetik bilimini endişeyle izleyenlere düşünmek için alan açan, insan dünyasının ötesine bakan bir hikâye. Laboratuvar ortamında genetik deneylerle yaratılan tuhaf kırmızı bitki Küçük Joe kokusuyla insanlara mutluluk verir, ama polenini ciğerine çeken bir daha aynı insan olamaz. Sürekli ilgi ve sevgi isteyen bu bitki aynı zamanda piyasa kuralları ve ahlak arasında sıkışıp kalan bir gelecek tasavvurunu sorguluyor.

Merhaba “Little Joe”

Genetik mühendisleri tarafından bir fuar için ve sonrasında da satış amaçlı üretilen bir çiçek olan Little Joe, filmde başrol oyuncularından biri olarak da rahatlıkla söylenebilir. Çoğalmasını engellemek amacıyla genetik özellikleri değiştirilerek kısır hale getirilen çiçeğin bu kusurlu durumu, insanları mutlu etmek amacıyla salgıladığı güçlü bir koku ile gideriliyor mühendisler tarafından. Çiçeğe ilgi gösteren, bakımını iyi yapan ve en önemlisi onunla konuşan sahibine salgılamış olduğu koku ile mutluluk aşılayarak sahibinin tüm dertlerden arınmasını sağlayan ve rahat bir insan olmasını sağlamak için üretilen bu kırmızı çiçeğin laboratuvarda bir çeşit farklılıklara ve olaylara yol açması da filmi bir anda bilim kurgu, gizem ve gerilim türlerinin içinde dolanan ilginç bir hikâyeye sürüklüyor.

Genetik Mühendisliği ve Dünyanın Geleceği

Yediğimiz birçok şeyin insanların faydası için genetiği değiştirilerek asıl formlarından başka bir şeye dönüştürülmesi, günümüzde insan vücuduna ve doğaya olan etkisiyle yadsınamaz bir gerçek olarak karşımızda belirebiliyor. Film boyunca genetik mühendislerinin üzerinde çalışarak kısır bir çiçek üretmesi ve çiçeğin buna yönelik tepkisi de gizem ve gerilim dolu bir dizi olayları tetikleyerek olaya eleştirel bir bakış açısıyla bakmamıza olanak sağlıyor. Çiçeğin kısır bırakılmasına karşın binlerce yıldır taşıdığı genetik kodları ve üreyerek hayatta kalıp neslini devam ettirme içgüdüsü de yapılan bu çalışmaların masum sonuçlara gebe olmayacağını eleştirel biçimde gösteriyor.

Artısıyla Eksisiyle

Son derece farklı bir konuyu kimi zaman ilgi çekici ve diken üstünde kimi zaman da düşük tempoda izletmeyi başaran film, hikâyesinin potansiyelini tam olarak vurucu bir şekilde kullanamasa da görsel anlamda müthiş bir iş sunuyor. Çoğunluğu laboratuvarda geçen film, insanların mutluluğu için genetiği değiştirilen bir çiçek ile genetik mühendisliği ve günümüz insanı üzerinden eleştirisini yapmayı başarıyor.

Filmde yer alan ses, ışık, müzik ve renk gibi teknik detaylar hakikaten müthiş kurgulanarak filmin gerilim dolu atmosferini yaratmada son derece etkili bir şekilde konumlanıyorlar. Beyaz rengin hakim olduğu laboratuvar, genetik mühendislerinin giydiği yeşil önlükler, laboratuvarın serasında yer yer değişen renkler, çiçeğin kırmızı rengi ve zaman zaman gördüğümüz diğer parlak renkler filmin atmosferinde müthiş bir etkiye sahip oluyor. Renk paletinin bu derece muntazam bir biçimde kullanılması soğuk ve soluk renklerin hakim olduğu laboratuvar ile kan ve şiddeti çağrıştıran kırmızı renkli çiçeğim yarattığı tezatlık, filmin de çatışmalar üzerindeki senaryosunda etkili oluyor.

Filmdeki ses ve müzik kullanımı da seyirciyi her an diken üstünde tutarak hikâyenin etkisini göstermede etkili oluyor. Gerilimi filmin genelinde çalan ve rahatsız edici olarak da görülebilecek bir müzik ile kurulması da filmin hikâye anlatımında pozitif etki sunuyor. Renk ve ışığın mükemmel kullanılması görüntü yönetmeninin de hayranlık uyandıran kareler yakalamasına neden oluyor ve zaman zaman nefes kesen sahneler oluşturuyor. Bunun yanı sıra hikâyeyi aktaran kameranın hissedilen tüm gerilimin aksi yönünde oldukça sakin ve yavaş hareket etmesi de kurulan tezatlık üzerinden gerilimin etkisini göstermesine olanak sağlıyor.

Zaman zaman durağanlaşan bir hikâye anlatımına kaysa da ele aldığı farklı bir konuyu teknik detayları başarılı bir şekilde kullanarak anlatmayı başaran film, genetik mühendisliği ve GDO konusunda da merakı olanlar tarafından şans verilmesi gereken bir yapım.