05.10.2016

Modern Klasikler: Dead Poets Society

Dead Poets Society

 dead poets

 

“Sözcükler ve fikirler dünyayı değiştirebilir.”

1989 yılında Peter Weir’in yönetmenliğini üstlendiği Dead Poets Society, aynı yıl En İyi Özgün Senaryo dalında Oscar Ödül’ünü kazanmıştır. Senaryosunu Tom Schulman’ın yazdığı filmde Robin Williams hafızalara kazınan edebiyat öğretmeni John Keating karakterine hayat vermektedir.

1959 yılında geçen filmin, kendisi de Welton Academy’de okuyup, mezun olan John Keating adlı edebiyat öğretmeninin, öğrenciler üzerinde olan etkisi ve bu etkinin öğrencilerde yarattığı değişimi konu edinen bir yapısı var. Okulun yapısı ile Keating’in hayata bakışı arasındaki karşıtlık temelinde filme baktığımızda, öğrencilerin edebiyat derslerindeki şaşkınlığını, kendilerini ve dünyayı sorgulamaya başlamalarını çok doğal bir şekilde anlamlandırabiliriz. Bir yanda; kurulduğu günden beri sistemini değiştirmeyen, ağır kuralları olan, ders ve ödev yoğunluğu; öğrencilere okul dışı bir hayatın varlığını unutturacak seviyede sınırları çizilmiş, disiplin yuvası bir ‘akademi’. Diğer yanda; film ilerledikçe de anlayacağımız üzere, bu oluşum ile öğrenciyken de çatışan ve ders anlatış biçimi ile farklılaşan, öğrencilerle olumlu iletişim kuran öğretmen modeli olarak karşımızda Keating.

‘’O Captain, My Captain”

o-captain

Film, bu çatışmayı Keating’in öğrencilerle olan ilk dersinde veriyor. Dersi sınıf dışında işlemesi, kendisine ‘’O Captain, My Captain ’’ olarak da seslenebileceklerini söylemesi ve derste okuttuğu şiir ile öğrencilere verdiği ilk mesaj bu duruma örnek olarak verilebilir.

‘‘Henüz vaktin varken tomurcuklarını topla.

Zaman hala uçup gidiyor.

Ve bugün gülümseyen bu çiçek, yarın ölüp yok olabilir”

Bu şiirden de yola çıkarak öğrencilere ‘’ carpe-diem’’ kavramanı öğretiyor ve filmde omurgasını bu söz üzerine oturtuyor. ‘’Yaşadığın günü kavramak’’ anlamına gelen bu sözle birlikte, öğrenciler hayata karşı farkındalıklarını arttırıp, yeteneklerini fark etmeye ve duygularını hissedip, onlar uğruna mücadele etmeye başlıyorlar. Neil Keating’in günlüğünü buluyor ve filme adını da veren Dead Poets Society’i bir grup öğrenciyle birlikte keşfediyor. Kendi yolculuklarına çıkacakları ilk kıvılcım böyle yakılıyor. Zincirlerinden kurtuluyorlar, özgürlük esintisini hissedip, onun rüzgarına kapılmak için adım atıyorlar. En büyük yardımcıları ve ilham kaynağı ise şiir oluyor.

’Çağrıyı duyuyoruz, ama hiç önemsemiyoruz

Gelecek henüz bir planken, o gelecek için ümitleniyoruz.

Her gün kaçtığımız bilgeliği düşlüyoruz

Kurtuluş elimizdeyken, kurtarıcı için dua ediyoruz”

 robin-williams

Unutulmayan başarılı performanslarının en özellerinden birini gerçekleştiriyor bu filmde, Robin Williams. Film, senaryosu ve olayları işleyiş biçimiyle üst seviyede. Genç oyuncuların performansları da doğal ve etkileyici. Otorite, başkaldırı, aile baskısı, sevgi, umut ve birçok kavramın öğütülüp, harmanlandığı şiirsel bir destan izliyoruz beyaz perdede.

’ Bu güç oyunu sürüp giderken,

 Sen de katılırsın belki bir gün, kendi dizelerinle.’’