22.05.2018

O AN: Good Time

Sıkışıp Kalmış Hayatlar…

Safdie Kardeşler’in (Benny Safdie, Josh Safdie) üçüncü uzun metrajı olan Good Time, her ne kadar bir soygun filmi olarak tanıtılsa da aslında tamamen farklı bir amaca sahiptir. Filmde ne klasik soygun filmlerinde olduğu gibi uzun uzun detaylandırılan bir soygun planının yapılmasına şahit oluruz ne de gerilimin, aksiyonun buram buram hissedildiği bir soygun anına. Zira Good Time’ın amacı bambaşkadır: New York’un arka sokaklarında kısılıp kalmış iki kardeşin öyküsüdür anlatılmak istenen. Bir Martin Scorsese hayranı olan Safdie Kardeşler, özellikle ustanın After Hours filmini kendilerine referans olarak alırlar Good Time’ı yaratırken. Afişinden, jeneriğine, karakter yaratımından, mizansenine kadar her konuda After Hours ile akrabalık taşır Good Time. Tıpkı After Hours’daki gibi bir anti kahramanın yolculuğuna bizi film boyunca ortak eden yönetmenler, adeta bir labirenti andıran şehirde oradan oraya savrulan ama her defasında daha da dibe batan bir hikâyeye ortak eder bizleri. Bu tüm film boyunca altı çizilen Kafkavari çıkışsızlık hali tek bir sahnede özetlenir.

Filmin başından itibaren kardeşini sistemin ehlileştirici ellerinden kurtarmak, ona herkesten her şeyden uzakta huzurlu bir hayat yaşatmak için verdiği mücadelede başarısız olan Connie’nin son çırpınışlarıyla başlar sahne. Kardeşini rehabilite merkezinden kaçırdığı andan itibaren bir an bile durmayan, yılmayan Cornie’nin en umutsuz anında bile hâlâ çabalaması inanılır gibi değildir. Cornie, onu tanımaya başladığımız ilk andan itibaren New York sokaklarındaki koşuşturmasının adeta bir temsili olan binanın önünde labirenti andıran bahçede koşturur son bir umut. Bu an aslında tüm bu sebeplerden dolayı Cornie’nin tüm koşturmacasının bir özetini sunar bizlere. Aslında Cornie (Robert Pattinson), başından beri bir labirentin içinde belki biraz da deney faresi gibi koşturup durmuştur. Zira filmin yaptığı birkaç geniş açı çekimde daha net görürüz şehrin bu labirent halini. Ama sistem ne ona ne de kardeşine bir çıkış asla sunmamıştır.

Sistemin Pençeleri Arasından Kurtulamayan Hayatlar…

Bu koşturmacanın sonunda yakalanan Cornie’nin kafesli polis otosunda giderkenki hali ise çok daha anlamlıdır. Uzun bir süre doksan derece karşı açıdan Cornie’nin tam suratına bakarken kim bilir belki de yaşadığı şoku atlatmaya çalışan, bu birkaç günde yaşadıklarını aklından geçiren ya da sadece kurtaramadığı kardeşini düşünen Cornie’nin aklını okumaya çalışırız. Cornie’nin o anlarda ne düşündüğünü asla bilemesek de gittikçe yaklaşan kameradaki görüntünün Nick’in (Benny Safdie) yüzüne dönüşmesi önemlidir. Safdie Kardeşler burada muhteşem bir grafik eşlemeye şahit eder bizleri.

Demir parmaklıklar ardında izlediğimiz Cornie’nin geleceğinin hapishanede geçeceğini bas bas bağıran bu sahne, Cornie’nin yüzünden Nick’in yüzüne geçiş yaparak Nick’in de tutsak hayatı yaşayacağının da altını çiziyor. Zira rehabilitasyon merkezine alınan Nick’in de özgür koşullarda olmayacağı belli. Aynı talihsiz hayat koşullarının mağduru olan bu kardeşlerin sistemden uzak, hayal ettikleri hayata değil de yine sistemin pençeleri altındaki hayata mahkûm olmaları en gerçekçi, sert finallerden birini sunar. Zaten görüntü Nick’e geçtikten sonra rehabilitasyon merkezinde oynanılan oyun, labirent içerisindeki yaşamın devam ettirileceğinin en net örneğidir.