06.05.2016

SİNEFİL GÜNLÜĞÜ: Niezwykla Podróz Baltazara Kobera (1988)

 

50’li yıllardan 80’li yıllara kadar bir efsane olmuş Doğu Avrupa Sineması; Çek ve Yugoslav Yeni Dalgası, Yeni Macar Sineması ve Polonya’da özellikle dönemin önemli genç isimlerini içine alan Kadr sinema topluluğuyla, en parlak ürünlerini vermiştir. A. Wajda, J. Kawalerowicz, M. Forman, M. Jancso, V. Chytilová, W. J. Has, J. Menzel ve D. Makavejev ile birlikte, dönemin birçok yönetmeni bugün hâlâ parmak ısırtan sinematografileriyle, küçük bütçelerle çekilen ve bugün – çoğu gömülü olsa da – sinefillerin iştahını kabartan unutulmaz filmleriyle, sinema tarihine damga vurmuştur.

Polonya’da 50’lerin sonlarına doğru oluşturulan Kadr topluluğunun en önemli temsilcilerinden biri de, Krakow Film Okulu mezunu Wojciech Jerzy Has’dı. Has, kariyerine 1940’ların sonlarına doğru çeşitli kısa belgesellerle başlamıştı; ama ilerleyen dönemlerde uzun metrajlı filmlere yöneldi. 1965 yılında, Jan Potocki’nin intihar etmeden önce bitirdiği ve yazdığı tek romanı Zaragoza’da Bulunmuş Bir El Yazması’nı (Rekopis Znaleziony w Saragossie) 3 saate yayılan süresiyle sinemaya aktardı. Fantastik öğelerle bezeli bu film, birçok yönetmene ve eleştirmene göre, hâlâ kendi türünde bir zirve kabul edilmekte. 1973 yılında çektiği Kum Saati Burcundaki Sanatoryum (Sanatorium Pod Klepsydra) ise, bir kez izleyenin kolay kolay unutamayacağı bir atmosfer oluşturmuştur; fantastik sinemanın çıtasını oldukça yukarıya taşımış ve bugün hâlâ büyüleyici havasını korumaktadır.

Yönetmenin ölmeden önce tamamladığı son filmiyse 1988 yapımı Niezwykla podróz Baltazara Kobera’dır. Fransız yazar Frederick Tristan’ın romanından uyarlanan film, 16. yy’da – Poe ve daha birçok yazarın romanlarına da konu olan – kızıl vebayla kırılan Almanya’da geçer. Vebadan dolayı küçük yaşta annesini ve sonra sırayla tüm kardeşlerini kaybeden Baltazar, babası tarafından ruhban okuluna gönderilir. Burada Melek Cebrail’in babasını da kaybetmek üzere olduğunu söylemesi üzerine, okulu bırakır ve bir Kardeşlik’e katılarak İtalya Venedik’e ulaşmak üzere yolculuğa çıkar. Yolculuğu sırasında hem engizisyondan kaçacak, hem geçmişte kaybettiği annesi, babası, küçük kardeşlerinin hayaletleriyle, hem de şeytanla karşılaşacak, hem cenneti hem de cehennemi görecektir. Bu yolculuk, rüyayla gerçeği hamanlayan fantastik görselliğiyle, karakterimiz için bir kabusa, izleyiciler içinse unutulmaz bir deneyime dönüşecektir.

Helenistik felsefecilerde Stoacı’lardan, Antik Çağ Felsefesi’nin sonlarına Augustinus’a varan dönemin çeşitli düşünürlerinin aforizmalarıyla donatılmış diyaloglarıyla, bugün bile büyüleyiciliğinden bir şey eksilmemiş sinematografisiyle bir yıldız gibi parlayan, hem alternatif örneklerin peşine düşen sinefilleri, hem de atmosferi senaryonun önünde tutan izleyicileri memnun edecek bir film.

Caro ve Jeunet’in unutulmaz filmi Kayıp Çocuklar Şehri (La cité des enfants perdus, 1995) filminin kötü adamı Krank rolüyle ölümsüzleşmiş Daniel Emilfork’u burada baş papaz olarak ve yine ünlü Fransız aktris Emmanuelle Riva’yı da bir başka sürpriz bir rolde görebilirsiniz.