17.02.2020
The Morning Show İzlemek İçin 5 Neden
Yoksa siz Apple TV’nin medarı iftiharı olan ve Jennifer Aniston’a en iyi kadın oyuncu dalında Screen Actors Guild (Ekran Oyuncuları Birliği) ödülünü kazandıran The Morning Show’u henüz izlemediniz mi? Eğer hâlâ tereddütteyseniz, işte size 5 neden.
1. Hollywood Günah Çıkartıyor
Öncelikle The Morning Show’un bir derdi var. Bu da ünlü yapımcı Harvey Weinstein’in taciz/tecavüz skandallarıyla patlak veren “Me Too” hareketine son derece gerçekçi ve güncel bir yaklaşımı başarabilmiş olması. The Morning Show geçen yıldan beri gündemde olan üstü örtülmüş Hollywood tacizlerini bıçak altına yatırıyor, hatta tabiri caizse delik deşik ediyor. Bu arada, Carrell’in canlandırdığı karakterin – her ne kadar yapımcılar inkar etse de – ABD’nin uzun soluklu sabah programı Today Show’un “Me Too” dan nasibini alan sunucusu Matt Lauer’a benzerliği dikkat çekiyor.
2. Yıldızlar Geçidi
Kadroda üç büyük isim var: Reese Witherspoon, Jennifer Aniston ve Steve Carrell. Genel olarak romantik komedilerin aranan ismi Aniston’ı güvenli bölgesi dışında görmek ve son zamanlarda dramlara ağırlık vermeye başlayan Carrell’i ise alışılmadık şekilde tacizci rolünde izlemek heyecan verici. Carrell gerçekten manipulatif Mitch Kessler rolünde o kadar başarılı ki kendisinden nefret ettirtmeyi başarıyor. Bu arada, hırs ve zeka küpü kanal sorumlusu rolünde parlayan Billy Crudup’u da unutmamalı. Velhasıl, kadro dört dörtlük.
3. Sabah Şekerleri
Dizi sabah programlarının, dahası Amerikan televizyonunun arka yüzünü bütün açıklığıyla gösteriyor. İzleyici sunucusundan yapımcısına, kameramanından asistanına kadar her bir çalışanın çalışma şartlarına, koşturmacalarının yarattığı strese ve heyecanlarına an be an tanık oluyor.
4. Sinematografi
The Morning Show içeriğinden beklenmeyecek kadar iyi bir sinematografiye sahip. Özellikle California’daki orman yangınlarını ele aldıkları bölümdeki CGI efektleri dram yönü ağır basan bir televizyon dizisinden umulmayacak kadar gerçekçi ve etkileyici.
5. Final Bölümü
Başlarda o kadar olmasa da The Morning Show’un gittikçe artan, ve özellikle son iki bölümü itibariyle hiç düşmeden devam eden, yürekleri hoplatan, gerim gerim geren bir temposu var. İlk iki bölümü de yönetmiş olan aksiyon/tempo kraliçesi Mimi Leder’ın yönetimindeki sezon finali ise o kadar sürükleyici ki adeta görkemli bir opera kıvamında geçiyor ve öyle zarif bir dokunuşla bitiyor ki etkilenmemek imkansız.