21.07.2017

Train To Busan: Koşan Zombiler

Zombi Ekspresi

2000 sonrası  Uzak Doğu sinemasında korku filmleri kendi tarzını oturtup markalaşmaya başladı. Hatta Ringu, Ju-On (Grudge), Dark Water, Into to Mirror gibi filmler Hollywood’un gözünden kaçmayıp remake akımından nasibini aldı. Sang-ho Yeon’un yönettiği Train To Busan da benzer bir başarıya imza atabilir. Zombi temalı korku kadar aksiyon olarak da tanımlanabilecek film, klasik zombi istilasını tek mekana sığdırmayı tercih etmesiyle dikkat çekiyor.

İşlerinin yoğunluğundan ihmâl ettiği kızını bu kez kırmayarak trenle Busan’a, annesinin yanına götürmeye karar veren bir adamı tanıyoruz ilk önce. Ülkede aynı anda büyük bir salgının baş göstermesiyle bir şeylerin ters gittiğini belli ediyor hikâye. Kahramanımızın yolculuk edeceği trene ısırık yoluyla kısa sürede dönüşüm geçirip zombileşen kişilerden biri de son anda binince filmin merak unsuru ve gerilim ögelerinin düğümü atılmış oluyor. Artık rayların üzerinde kapana kısılan bu insanların tek kurtuluşu olan başka bir vagona kaçmak da böylece başlıyor.

Train to Busan, alışılagelmiş zombi tasvirinin dışına çıkıp dönüşüm sonunda ortaya çıkan yaratıkları normalden daha hızlı hareket eden varlıklar olarak resmediyor. Özellikle son yıllarda korku türünün de ötesine geçip her türde kendine yer bulan zombilerin eskimemesi için çıkılan yeni arayışlardan biri bu. Ben her ne kadar ağır aksak hareket eden klasik zombi modelini benimsesem de özellikle bu filmde insanların trene sıkışmasıyla birlikte bu hız faktörü daha kilit bir rol oynuyor.

Yürüyen Ölüler ve Ajitasyon

Train to Busan öncesi çektiği iki uzun metraj da animasyon olan (hatta Train to Busan’dan kısa süre sonra zombi temalı bir uzun metraj animasyon daha çeken) yönetmen Sang-ho Yeon‘un live-action adına ilk tecrübesi. Senaryosuna da imza attığı filmde olumlu pek çok nokta var. Yukarıda saydıklarıma aksiyon sahnelerindeki etkili açılar, sisteme ve insana dair getirdiği eleştiriler ve ses/ışık kullanımı da eklenebilir ancak filmde tüm bu başarılı etmenleri baltalayan bir melodrama mevcut. Senaryonun merkezindeki baba – kız ilişkisinin yanında sınıf arkadaşları, hamile kadın ve kocası gibi pek çok ikili ilişkiden oluşuyor film. Tempoyu yavaşlatan duygusal konuşmalar ve ağır çekimler izleyiciye yoğun aksiyon arasında nefes aldırmaktan çok ağdalı dramın etkisiyle atmosferden koparıyor.

Filmin en can alıcı noktalarından birinde ortaya çıkan zombilerin yalnızca sese duyarlı olması ve karanlıkta işlevlerini yitirmesi durumu altı dolmayınca baş karakterlerin hayatta kalmaları için uydurulan kulplardan biri olmaktan öteye geçemiyor.

Yönetmen Yeon’un en başarılı olduğu nokta ise zombilerin tanrısı olarak bilinen George A. Romero filmlerinde de baskın rol oynayan eleştirel yön. Trene sıkışan insanların birlik olmak yerine bencilleşip gruplara bölünmesi artık bizi çok şaşırtmıyor. Bir zombi filminde kötü adam rolünü zombilerden çalmayı başaran üst sınıf temsilcisi CEO, lise beyzbol takımı, zengin – fakir, yaşlı – genç her kesimden insanın olduğu bu trende hayatta kalma içgüdüsü ortama hükmedince zombiler bazı anlar figürana dönüşüyor.

Zombi filmlerini sevenleri oldukça tatmin edecek bir yapım Train to Busan. Türe uzak insanları dahi kendine çekecek farklı özelliklere sahip. Fazla kaçan duygusal yönü olmasa belki de son yılların en başarılı yürüyen ölüler temalı filmi. Kim bilir belki Hollywood’da bir yeniden çevrimini izleriz.