13.09.2019

Why Women Kill: Keyifli Bir İlişki Komedisi

“Kadınlar neden öldürür?” sorusuyla daha ilk bakışta dikkat çekmeyi başaran dizi, bir zamanlar ekranlarımıza Umutsuz Ev Kadınları’nı getiren yapımcı/yazar Marc Cherry tarafından yaratılmıştır. Kadrosunda Lucy Liu, Ginnifer Goodwin, Kirby Howell-Baptiste gibi başarılı oyuncuları bulunduran Why Women Kill, üç farklı dönemde, üç farklı kadının evliliklerindeki sadakatsizliklerle başa çıkma hikayelerini anlatmaktadır.

Her ne kadar kadınların yaşadıkları dönemler ve içinde bulundukları ilişkiler birbirinden tamamen farklı olsa da aslında her birinin ortak bir noktası var: Beth Ann, Simone ve Taylor adındaki bu kadınlar dışarıya yansıttıkları harika ve yolunda giden ilişkilerinin ardına gizlenmiş, kendi dünyaları içinde kapana kısılmış, toplumda bir kadın olarak üzerlerine yüklenen sorumlulukların ve zorunlulukların altında ezilmişlerdir. Ve ilk bölümle beraber bu kadınlar parmak ısırtan evlilik hayatlarındaki kusurları görmeye başlayacak, kabuklarından sıyrılarak yavaş yavaş kendilerini bulacaklardır.

Beşinci bölümü CBS’te henüz yayınlanan dizinin ele aldığı konular aslında bizlerin birçok defa ekranlarda izlediği klasik evlilik problemleri üzerine kurulmuş. Fakat Marc Cherry, bunları tek bir hikâye kurgusu ile vermek yerine, komik diyaloglar, ekranda görmeyi sevdiğimiz oyuncular ve farklı dönemlerle harmanlayarak kara komedi tadında bir dizi ortaya çıkartmış.

Aynı Ev, 3 Farklı Dönem, 3 Farklı Kadın

1960’lar – Genç kızlığı 1950’lere gelen, dolayısıyla o yılların Amerika’sındaki ideal aile kavramıyla büyümüş bir kadın Beth Ann. Ev hanımı olarak yetiştirilmiş ve tek arzusu kocasına iyi bir eş olabilmek. Bunun için yapmayı sevdiği aktivitelerden, ruhunu dinlendiren ve kendisine yaşama sevinci veren müzikten kopmayı da göze almış. Başarı kavramı onun için lezzetli yemeklerle, evin temizliğiyle ve kocasının memnuniyetiyle ölçülüyor. Bir noktaya kadar.

Beth Ann, komşusu Sheila’dan kocasının kendisini aldattığını öğrenince ilk yaptığı hayatını ve tercihlerini sorgulamak oluyor. Önce hatanın kendisinde olduğunu düşünüp, kocasını tekrar evine bağlamaya çalışsa da zamanla bu çabasından vazgeçip kendini yeniden keşfetmeye başlıyor. Yapması gereken ile yapmak istedikleri arasında gidip gelirken, yeni edindiği arkadaşıyla özgürleşmeye biraz daha yaklaşıyor. Evine ve evlendiği adama son derece bağlı olan Beth Ann, artık her bölüm Kocam hayatımda olmazsa ben kimim?” sorusunun cevabını arıyor.

1980’ler – Son derece zengin, şık, sanat galerisi sahibi, abartılı partiler düzenleyen ve parasını çoğunlukla alış-verişe harcayan ilgi budalası kadın Simon’un mükemmel hayatı üçüncü kocasının eşcinsel olduğunu ve kendisini aldattığını öğrenince sekteye uğruyor. Kocasına duyduğu sevgiyi hala kabinin derinliklerinde saklayabilmeyi başarsa da hayal kırıklığına uğramış ve “Etraf ne der? düşüncesiyle kıvranan bu kadın, zamanla kendine çizdiği ve toplumda kabul gören çizgisinin dışına çıkmaya başlıyor. Kısacası kalıplarını yıkıyor.

2019 – Kocasıyla açık evlilik sürdüren biseksüel avukat Taylor, yalnızca gönül eğlendirdiği bir başka kadını eski sevgilisinin gazabından korumak amacıyla kendi evine getirince, mutlu ve istikrarlı evliliği tehdit altına giriyor. Ufak bir kaçamaktan çok, derin bir duygusallığa sürüklenmeye başlayan Taylor, yoğun iş temposu ve fazla sakin olan evlilik hayatını sorgulamaya başlıyor ve en sonunda kocasıyla beraber sonunu tahmin edemedikleri bir yola giriyor.

Pembe Dizi Tadında

Marc Cherry, dizide hiç de sıradan olmayan, uç noktalarda yaşayan kadınları karakterize ederek, çizgi roman tadında bizlere sunuyor. Çoğu izleyicinin bu karakterlerle empati yapması zor olsa da dizi görsel olarak adeta bize bir şölen yaşatıyor. Eğlenceli ve isabetli ikili diyaloglar, set dekorları, içinde bulunulan dönemin kıyafetleri, kullanılan renkler, abartılı oyunculuklar izleyicisine keyifli bir saat vadediyor.

Bunun yanı sıra daha ilk bölümlerden bizlere her dönemde bir cinayet işlendiğini söyleyen dizi, suçluların ve maktullerin kimliklerini gizleyerek konunun içine merak unsuru da ekliyor. Böylelikle her bölüm giderek daha da sevdiğimiz bu kadınların en sonunda gerçekten cinnet noktasına gelip gelmeyeceklerini tahmin etmeye çalıştığımız bir oyuna dönüşüyor.

Hikâye örgüleri açık ve net. Fazla sürprize, akıl oyunlarına, denklemlere, işin içinden çıkılmaz durumlara yer vermeden anlaşılır bir şekilde ilerleyen dizi, dramatik olmaya yatkın sahnelerde dahi komedi unsurunu elden bırakmıyor.

Hedef izleyici kitlesi daha çok kadınlar olsa da erkek izleyicilerin de dizinin kaygısız tonunu benimseyerek zevk alacaklarını düşünüyorum. Sam Jaeger, Jack Davenport ve Reid Scott’ın göz dolduran performanslarıyla hayat bulan dizinin erkek karakterleri ana olay örgülerine direk katkı sağladığından sahne süreleri de hatırı sayılır şekilde fazla. Ve her biri ayrı ayrı izlenmeye değer.