20.12.2017

Yönetmen Koltuğu: Joachim Trier

Edebiyata Gönül Vermiş Bir Yönetmen

Norveçli yönetmen Joachim Trier, en son ülkemizde 16. Filmekimi’ne uğrayan Thelma ile her zamanki gibi sinemaseverlere tadından yenilmez bir ziyafet sunmuştu. Üç kısa metraj ile dört uzun metraj filme imza atan Trier, neredeyse her filmiyle ülkemizde coşkuyla karşılanan bir isim aynı zamanda. İlk uzun metrajı Reprise ile İstanbul Film Festivali’nden Altın Lale ödülünü ve ardından gelen Oslo, 31 August ile ise yine İstanbul Film Festivali’nden Jüri Özel ödülünü kazanan yönetmenin aldığı ödüllerin elbette bunlarla sınırlı kalmadığını belirtmeye bile gerek yok. Avrupa’nın umut vadeden yönetmenleri arasındaki Trier’in Louder Than Bombs’da İngilizce dilinde ve tanınmış oyuncularla kamera arkasına geçmesi hayranlarını bir nebze de olsa tedirgin etmişti. Neyse ki son filmi ile bu tedirginliğin yersiz olduğu anlaşıldı.

Trier’in ülkesine, yaşadığı topraklara gönülden bağlı biri olduğu filmlerinden rahatça anlaşılmakta. Zira Oslo’yu filmlerinde adeta başkarakterlerden biri olarak kullanır. Oslo, 31 August bu tercihin en belirgin olarak hissedildiği film olur. Keza Reprise de yine Oslo ile bizi fazlasıyla haşır neşir eder. Trier filmleri izlerken onun sadece Oslo’ya olan hayranlığını değil aynı zamanda edebiyata, müziğe olan tutkusunu da buram buram hissederiz. Yine Reprise ve Oslo, 31 August’da sürekli edebi eserlerden bahsedilmesi okumayı seven, edebiyata gönül vermiş izleyiciyi can evinden vurur. Daha çok genç erkek karakterler arasında geçen bu diyalogların arasına serpiştirilen müzik muhabbetlerini de unutmamak gerek.

 

Vazgeçilmez Olgu: İntihar

Edebiyata, müziğe ve yazmaya olan tutkusunu her filminde aşikâr eden Trier’in sinemaya olan derin sevdasının ise daha çok Fransız Yeni Dalgası’ndan geldiğini anlamak da çok güç değil. Biçem olarak Yeni Dalga’nın alışkanlıklarını kullanmaktan kendini alamayan Trier, birçok noktada Godard gibi ustalara selam gönderir. Reprise bu durumun en belirgin olduğu film olarak referans gösterilebilir. Erkek dünyalarına daha çok odaklanan Trier’in son filminde hepimizi ters köşe yapması ise adeta şok etkisi yarattı. Thelma’da bir genç kadının büyüme hikâyesi çıkar karşımıza ne de olsa.

Gelelim tartışmasız –kısalar da dâhil olmak üzere- tüm filmlerinde mutlaka karşımıza çıkan intihar olgusuna. Trier’in sinemasında tabiri caizse takıntı haline getirdiği en belirgin unsur intihar olur. Procter, Reprise, Oslo, 31 August, Louder Than Bombs’un odağında hep intihar vardır. Thelma’da ise çok daha farklı bir okumayla yer bulur intihar kendine. Edebiyat, müzik, varoluş krizleri, intihar, büyüme ya da olgunlaşma… Trier’in sinemasının çatışını oluşturan her bir önemli tuğla değerindeki bu olgular olmadan ondan bahsetmek mümkün değil açıkçası.

*Filmler kronolojik olarak sıralanmıştır.