29.10.2022

10. Boğaziçi Film Festivali Günlükleri – 3

10. Boğaziçi Film Festivali’ni geride bırakırken izlemiş olduğum son filmlere de dair yorumlarımı da paylaşmak isterim.

Sughra and her Sons (Sughra’nın Oğulları)

Festivalin seçkisinde izlediklerim arasında yer alan filmlerden bir diğeri Ilgar Najaf imzalı Sughra and her Sons oldu. Siyah beyaz estetiğine verdiği emeği hikâyesini sunma noktasında gösteremeyen film, savaş atmosferi ve geriliminin izlerini yansıtmakta büyük güçlük çekiyor. Vatan-millet kavramlarının ön planda olduğu hikâye kurgusunda siyasi olarak söylemlerini dile getirmekte eksik kalan anlatım, içinden çıkamadığı kaosun esiri oluyor.
Filme puanım: 3/10

Tatlı Süt Köpüğü

İngiltere’den Türkiye’ye dönen bir kadın ve kendisiyle yüzleşmekten kaçan bir adamın yarım kalan bir kitabı tamamlamak için çabalarını ele alan Olgun Özdemir imzalı Tatlı Süt Köpüğü, festivaldeki on birinci yapım oldu. Senaryo, kurgu, diyalog, yönetmenlik, oyunculuk ve diğer tüm teknik yönleriyle kendisini nitelendirecek tüm olumsuz tanımlamalara dahi hakaret niteliğinde olan iş, yaklaşık iki saatlik süresinde koskocaman bir hiçlik sunuyor.

Seyircisiyle adeta dalga geçercesine ve festivali trollemek için özel olarak çekildiğini düşündüğüm iş, birlikte yarıştığı filmlere hakaret oluyor adeta. Dakikalar ilerledikçe kontrol ve tüm dengeleri tamamen şaşan çalışma, seyircisine kendisini güldürmekten ileri gidemiyor. Bu noktada 10 yıllık süreçte belli bir seviyeye gelmiş Boğaziçi Film Festivali’nin ulusal yarışma seçkisine böylesine bir işin seçilmesi ise festivalin seçici kurulu/ön jürisinde yer alanlar adına ise tam anlamıyla bir utanç kaynağı.
Filme puanım: 0/10

Bir Umut

Festival seçkisinde izlediğim son film de Ümit Köreken imzalı Bir Umut oldu. 20 yıl boyunca anne sevgisinden mahrum büyüyen bir erkeğin hayatının seçimlerini yapma arefesine odaklanan film, iyi bir niyet ve belli bir amaçla yola çıksa da hedefini gerçekleştirme noktasında buzdağının görünen yüzeyinde oyalanıyor.

Sinemamızda görmeye pek alışık olmadığımız anne-oğul meselesine insani duyguların özüne inmeye çalışarak yaklaşan filmin anne karakterinin dahil olduğu kadarki kısmı, hikâyeye adeta ayak bağı olurken ilerleyen anların anlatımının da süresinden yiyor. Sevgisizliğin yarattığıyla var olmaya çalışan Umut’un annesi ve eşiyle olan bağlantısının seyirci üzerindeki duygusal yoğunluksa süre dezavantajından dolayı istenen baskıyı yaratamıyor. Yönetmenin iyi niyeti, tiyatro oyunundan uyarlama fikri ve müzikler ise filmin artısı oluyor.
Filme notum: 5,5/10

Önümüzdeki yıl 11. Boğaziçi Film Festivali’nde görüşmek dileğiyle…