12.05.2016

Eskişehir Film Festivali: Festival Günlükleri – 3 –

eskfilmfest

Hitchcock/Truffaut

Bir yanda Fransız Yeni Dalga akımının öncüsü ve çığır açan bir yönetmen. Diğer yanda korku janrının babası, sinemayı değiştiren adamlardan biri ve durmadan konuşulan şey sinema. Bir de buna başka yönetmenlerin etkilendikleri noktaları anlatmaları eklenince ortaya çıkan belgesel tadından yenmiyor. Hitchcock ve Truffaut’un arkadaşlıkları, birbirlerine duydukları saygı ve yapılan Hitchcock sineması ağırlıklı röportaj sinemayı tekrar sevmemize sebep olacak türden. Filmden çıkınca ilk yapacağınız şey belki de röportajın sonucu ortaya çıkan kitabı aramak olabilir.

Muna

Gazze’de geçen bu bol ajitasyon soslu hikaye içerik olarak TV filmi, biçim olarak oldukça estetik düzeyde. Durmadan kötülüklerin olduğu ve ağlatmak üzerine bol servisin yapıldığı film, çocuklar üzerinden ilerleyerek de bu amacını pekiştiriyor. Filmde bolca kullanılan stil çalışmaları müzik ve ağır çekim sahneler çoğu zaman içeriğin önüne geçiyor ve konsantrasyon kaybına neden oluyor. Senaryonun zayıflığı, derdini anlatma noktasında ise oldukça yetersiz. Duygularla oynamak ise filmin tutunduğu tek dal.

Toz Bezi

Hakkında epey tartışmalar çıkan ve aldığı bazı ödüllerin eleştirildiği film, iki kadının erkekler üzerinden mağduriyeti ve hayata tutunmalarını konu alıyor. Oyunculukların en büyük koz olduğu Toz Bezi’nin son yılların kolaycılıklarına başvurması ise epey kaliteyi düşürüyor. Güzel, güçlü ve derdi olan bir konu bulunca buna yaslanıp, geriye kalan her şeyin özensiz kurulması kabul edilebilir bir durum değil. Keza bunu yaparken izleyiciyi kaba tabirle damardan yakalayıp üzerine gitmek de şık durmuyor. Vasatı aşsa bile asla bu kadar ödüle boğulacak bir film olmadığı ise gün gibi aşikar.

Ana Yurdu

Anneler ve kızları hakkında çok bilindik ama çok cesur bir hikaye anlatan film, toplumsal duruş ve din üzerinden yapılan baskılara da keskin bir dille değiniyor. Bireylerin kan bağı dışında da birbirlerine olan yaklaşımı ve anlayışının çok önemli olduğunu da hissettiren Ana Yurdu, sağlam oyuncu performansları ile de gücünü artırıyor. Kadınların dünyasından bakış kimi zaman hassas, kimi zaman hüzünlü ve umut kırıcı olabiliyor ve bir ilk yönetmenlik denemesi için filmin kalibresi oldukça etkileyici.