27.10.2021

9. Boğaziçi Film Festivali İzlenimleri – 2

Yeniden merhaba. 9. Boğaziçi Film Festivali’nde gösterimler son hızıyla devam ederken filmlere dair görüşlerimde ikinci yazımdayız.

Festival filmlerine dair ilk yazıya buradan ulaşabilirsiniz -> Boğaziçi Film Festivali İzlenimleri – 1

El Gran Movimiento (Büyük Hareket)

Kiro Russo’nun arkadaşlarıyla birlikte iş arayan genç bir madenciyi, gizemli bir hastalığa yakalanmaya başlarken takip eden ve 78. Venedik Film Festivali’nin Orizzonti bölümünden Jüri Özel Ödülü alan El Gran Movimiento, festival kapsamında izlediğim altıncı filmdi. Sistemi eleştirmek adına seçtiği doğru konuyu bonkör bir şekilde harcamayı başaran film, yanlış konu yönetimi, bir noktaya uzun uzun takılan kadrajları ve savrukça ilerleyen kurgusuyla festivalin Uluslararası Yarışma’sındaki en zayıf halka.

Filme notum: 3/10

Sabırsızlık Zamanı

Aydın Orak’ın Diyarbakır’ın yakıcı yaz sıcağı altında yoksul bir kenar mahallede yaşayan iki kardeşin mahallelerinin hemen yanındaki lüks sitenin duvarını aşıp havuzuna girme mücadelesini anlatan ve dünya prömiyerini 37. Varşova Film Festivali‘nin “Competiton 1-2” bölümünde yapan Sabırsızlık Zamanı, festivalde izlediğim yedinci film oldu. Sistemin çizdiği sınırları kocaman yürekleriyle kırmaya çalışan iki çocuğun Don Kişot’vari mücadelesini havuz metaforu üzerinden tatlı bir anlatımla işleyen film; matematik, edebiyat, sosyoloji ve felsefe kadar hayatın içinden bir yapım.

Filme notum: 5/10

Pota

Ahmet Toklu’nun, semtinde basketbol oynayabilecekleri bir alan olmayan Ahmet’in bu engeli ortadan kaldırmak için bir yol bulmaya çalışmasını hikayeleştiren ve dünya prömiyerini 51. Giffoni Film Festivali’nde yapan Pota, festivalde izlediğim sekizinci filmdi. 90’larda çocuk olmanın zorluklarını mevcut sosyal ve toplumsal düzlemi aynı potada eriterek veren; kısa denebilecek süresine karşın karakterlerinin altını gayet iyi dolduran film, yer yer tahmin edilebilen sahnelerine karşın yerinde mizahıyla düzgün bir iş sunuyor.

Filme notum: 5,5/10

Lacivert Gece

Muhammet Çakıral’ın dar gelirli bir profesyonel futbolcu olan Semih’in yaşadığı sosyo-ekonomik travmaları ve çaresizliğini konu alan Lacivert Gece, festivalde izlediğim dokuzuncu film oldu. Vurucu bir madenci/işçi hikâyesi olma hedefiyle yola çıksa da riskleri tam alamadığı için alevini uzun süreli parlatamayan film, trajik maden kazalarını dahi unutan bir ülke için konuyu fazlasıyla iyimser ve suya sabuna dokunmadan işleyen bir iş olmuş.

Filme notum: 5/10

Koridor

Erkan Tahhuşoğlu’nun birlikte yaşamak zorunda kalan, birbirlerinden farklı karakterlere sahip iki kardeşin hikayesini anlatan Koridor, festivalde izlediğim onuncu filmdi. Birbirinin zıttı iki kız kardeş üzerinden tek mekana sıkıştırdığı hikâyesini bir kara deliğe dönüştürüp seyircinin bütün enerjisini sömürmeyi başaran film, her dakikası felakete dönüşen senaryosu, birbirinin tekrarı sahneleri ve amaçsızlığıyla koca bir boşluk.

Filme notum: 3/10