19.04.2017

Ah: 10 Ekim 2015, Ankara

Bir Derin Sızı

10 Ekim 2015

Ankara’nın göbeği… Aslında dünyanın küçük bir noktasında büyük bir kalabalık ortak bir umudu dile getirmek için bir arada. O umudun adı “barış”. Yıllardır dillendirilen ancak somutlaştırılamayan bir dileğin karşılığı barış.

Hepimiz biliyoruz o günü, hepimizin aklında. Kalbimizde derin bir yara, içimizde öfke ve isyan, gözümüzde bir damla yaş, yüreğimizde kahır… Türkiye tarihinin en kanlı saldırılarından 10 Ekim 2015, Ankara bombalı saldırı.

Bir tarafta umutla dillerden dökülen “barış” bir tarafta ise dakikalar sonra gelecek ölüm. Sendikalı, sendikasız, öğrenci, işçi, evli, bekar, çocuk, büyük, kadın, erkek, anne, baba… İçinden “barış” geçen herkes el ele vermek için o gün Ankara’da idi. Birlikte halaylar çekiliyor, eski dostlar karşılaşıyor, arkadaşlar birbirini selamlıyor, pankartlar yükseliyordu ellerin üzerinde. Her kesimden insan vardı Ankara’da. İnsan… Sonrası haberlerde gördüğümüz görüntüler, tanıklarından dinlediğimiz sesler… Sonrası “Ah” belgeseli…

Ah belgeselinin yönetmeni Mustafa Ünlü şöyle diyor belgeselin çekim aşaması ve bu belgeseli yapma amacı için: “Çekimlere hemen kasım ayında başladık. Dolayısıyla her şey daha çok sıcaktı. Buna rağmen, tüm zorluğuna rağmen, gördüklerini, yaşadıklarını anlattılar. Bu vahşetle empati kuramayanlara, mesela Konya’daki milli maçta saygı duruşunu yuhalayanlara yaşananları anlatmak istedik. Başkaları ölmesin diye 10 Ekim’de Ankara’da toplananların nasıl katledildiğini, buna şahit olmanın acısını, en yakından yaşamış kişilerin anlatımıyla aktaracağız.”

Çok yakından hissediyoruz aslında o patlamanın yarattığı şoku, ardından gelen üzüntü, isyan, öfke ile karışık “Ah”ı ve hiç beklemediğimiz o yuhalamaları. Beklemediğimiz yuhalamalar demek belki biraz naiflik gibi oluyor ülkenin son yıllardaki halini düşününce ama “insan” için buna şaşırmamak olası değil, olmamalı. Patlamada kızını, kardeşini kaybeden; karısı sakatlanan babanın dediği gibi “Biz bu insanlara ne yaptık ki?”

Sadece “Barış” Dedik

Barış için sokağa çıkmış, bir araya gelmiş ve içinde bu umudu taşıyan insanların tanıklıklarını, yaşanmışlıklarını bir araya getiren ve ölümsüz kılan Ah belgeselinde iç yakan birkaç cümleyi buradan da paylaşmak istiyorum:

“Büyük bir patlama sesi. Basınçla insanlar havada uçmaya başladı. Turuncu bir ateş topu her yere yayıldı. Yere doğru baktım. Arkadaşım Berna ve kızım Özgecan yerdeydi. Yardım etmek istedim. Ama hangisine yardım edeceğim? Özür dilerim Berna dedim, Özgecan’a uzanmaya çalıştım. Tam kolumu uzatmışken, ikinci büyük patlama oldu. Oradan çıktığın için utanıyorsun, sadece utanıyorsun… ” 

“Yetkililer rakamlar artıyor dedi. Bizim ölülerimize rakam diyorlardı, biz o rakamların her birini tek tek seviyorduk”

 “O kokuyu unutamıyorum, yanmış et ve saç kokusu…”

Sadece “barış” diyen insanların karşılaştıkları bu vahşetten sonra yaşadıklarının çok ufak bir özeti olan bu cümleler, bundan sonra hayatlarına “onlar”sız devam edecekleri sevdikleri için, o anda yaşadıkları ve hâlâ anlamlandırmaya çalıştıkları duygular için, bundan sonrası için ip uçları veriyor bizlere. Ancak bu cümlelerde nefret yok, yılgınlık yok, geri dönüş yok.

Katliam günü orada olan ve hayatlarının bundan sonrasına o güne tanıklık etmiş kişiler olarak “kayıp”larıyla devam etmek zorunda kalan yirmi beş kişinin anlattıklarını dinlediğimiz Ah belgeseli bize direnmenin, yılmamanın ve haklı olmanın acıyla karışık gururunu da yaşatıyor. Çünkü o gün orada olan bu insanlar yılmıyor, direniyor ve yeniden dile getiriyor: Tek ihtiyacımız olan şey BARIŞ.