24.07.2016

Interview with the Vampire

1980 sonrası çekilmiş vampir temalı iyi filmleri listelesek çoğu listede benzer isimler yer alır. Bram Stoker’s Dracula, Nosferatu, Near Dark, Let The Right One In, From Dusk Till Dawn ilk akla gelenlerden. Fakat oyuncu kadrosu, atmosferi ve vampirlere yaklaşımıyla diğerlerinden ayrılan Interview with the Vampire, yıllar geçtikçe vampir filmleri tarihinde daha özel bir yere sahip oldu. Film, korku edebiyatının önemli isimlerinden Anna Rice‘ın çok satan serisi Vampire Chronicles’ın aynı adlı ilk romanından sinemaya uyarlandı.

Interview with the Vampire, genç bir gazetecinin yaptığı gizemli röportajla açılıyor. Röportajı yaptığı Louis ise ikiyüz yaşında bir vampir. 1900’lerin sonunda başlayan film, Louis’nin hikayesini anlatmaya başlamasıyla 1700’lere gidiyor. Yarattığı görsellik ve atmosferle, izleyiciye de o hissi veriyor. Hayatta kaybedecek hiçbir şeyi olmadığını düşünen Louis ölmeyi beklemektedir. Hatta ölmeyi istemektedir. Bu durum vampir Lestat’ın ona ilgi duymasına sebep olur. Louis’i bir vampire dönüştüren Lestat için bu hareketi Louis’e sonsuzluğun kapısını açan bir armağanken Louis içinse istemediği bir hayatta sonsuza kadar yaşayacak olmasının yarattığı endişe sebebidir. Üstelik yaşayabilmek için ihtiyacı olan kanı insanları öldürerek elde etmemek için arzularını bastırmakla da uğraşır.

Louis kafasındaki gelgitlerle boğuşurken kendisinden başka ölümsüz olan tek canlı, yaratıcısı Lestat’ın yanında sürüklenir. Lestat bir predatordur. Onun için insanlık besin kaynağından başka bir şey değildir. Louis içinse durum tersidir. Vampire dönüşmesine rağmen çok uzun süre insanlara dokunamayan Louis, hayvanlarla beslenmeyi seçer. Lestat’ın yaptıkları ona göre ne kadar yanlış olursa olsun Lestat’tan kopamaz. Çünkü çevresinde kendine benzeyen başka bir canlı yoktur.

İkili arasındaki yakınlık kul – yaratıcı, baba – oğuldan çok daha romantik bir ilişkidir. Okumasam da kitapta Lestat’ın Louis’e deliler gibi aşık olduğu yazılıyor ki çok da şaşırtıcı değil. Ölmek üzere olan minik Claudia’yı da vampire çevirerek adeta bir çekirdek aileye dönüşürler. Claudia’nın ortaya çıkmasıyla filmin odağına aldığı konu da değişir. Louis’in arzularıyla savaşından çok genç Claudia’nın vampirliği keşfetmesine tanık oluruz. Claudia, Lestat için bir öğrenciyken Louis içinse adeta kendi çocuğudur. Yıllar ilerlemesine rağmen fiziksel bir değişime uğramaması ve sürekli küçük çocuk tavrıyla karşılaşması Claudia’yı rahatsız etmeye başlar. Çözümü ise hayatının aşkı Louis’i de alıp Lestat’tan uzaklaşma olarak görür.

Interview with the Vampire’ın kadrosu adeta bir yıldızlar karmasından oluşuyor. Tom Cruise‘un (Lestat) kendini ispat ettiği yılların başlarına denk gelen film, aynı zamanda Brad Pitt (Louis) ve Kirsten Dunst‘ın (Claudia) da ilk ciddi başrol performansına sahip. Yan rollerde ise Christian Slater, Antonio Banderas, Thandie Newton gibi isimler bulunuyor. Filmin bu kadar uzun ömürlü olmasının önemli sebeplerinden biri de şüphesiz bu cast.

Hikayesini vampir temeline oturtmasına rağmen anlatmak istedikleri çok başka olan, tüm zamanların vampirleri en ciddiye alan filmlerden. Vampirleri bir yaratık, villian gibi göstermenin yerine empati kurabileceğimiz, duyguları ve hayalleri olan, yaşadıkları yılın da etkisiyle oldukça entellektüel karakterler olarak sunuyor. Bunu yaparken de birçok vampir klişesiyle dalga geçiyor. Yıllandıkça güzelleşen, şarap gibi film…