Çeşitli reklam çalışmaları ve başrollerinde ünlü oyuncuların olmasıyla dikkat çeken Barbie yeni bir akım yaratmayı başarmış gibi görünüyor. Aynı gün vizyona girdiği Oppenhiemer’dan daha fazla gişe yapan filmin beğeneni olduğu kadar beğenmeyeni de fazla. Bu yazı çocukluğu Barbie oynayarak geçmiş biri olmaktan olabildiğince sıyrılarak klavyeye alınacak. Bu noktada 2000’lerin başında feminizmle tanışınca Barbie’ lerden nefret etme düzeyine gelindiği ve bu yazı yazılırken bu ön yargıdan da uzaklaşılması gerektiğini belirtmek gerekir. Bu yazıda Barbie’ye sadece bir film gibi bakılıyor olunacak.
Küçük kız çocuğu yetişkinlerin dünyasıyla tanışıyor
Barbie en temel haliyle bir kız çocuğunun erginleme hikayesini anlatıyor. Kendisinin merkez olduğu bir dünyada yaşayagelen Barbie’nin dünyası vücudundaki değişimlerle yıkılır. Kız çocukları ergenliğe girdiklerinde hızla, gözle görülür bir şekilde vücutları değişir. Buna bağlı olarak o kız çocuğuna insanların bakışı da değişir. Bu durum erginleyen kızlarda yeni duygulara sebep olur. Eril gözle tanışan kız çocuğu kimi zaman utanarak bir reddedişe geçer kimi zaman da öfkeyle reddedişe geçer. Barbie ağlayarak tepki verir. Ağladıkça vücudu daha da değişir. Bu değişim içinde yaşadığı dünya için bir bozulma bizim yaşadığımız dünyaya (yetişkinlerin dünyası) göreyse normal bir şeydir. Tek sıkıntı izleyici olarak bizim bunu çok çabuk unutmuş olmamızdır.
Yalan mı gerçek mi?
Barbie şu an izleyicinin içinde yaşıyor olduğu dünyadan bakıldığında bir yalanın içerisinde yaşıyor gibi görünse de Barbie’nin yaşamakta olduğu hayat bir kız çocuğunun dünyasıdır. Her şey hayal gücüyle işler. İçi boş bardaklar bir kız çocuğuna göre doludur. Biz izleyici olarak topuklu ayakkabısıyla kumsala adım atan Barbie’nin ayağının kuma gömüleceğini düşünürüz ama bir kız çocuğu için batmaması normaldir çünkü o öyle hayal etmiştir. Onların oyunlarında her şey çocukların hayal ettikleri gibi olabilir ve Barbie de zaten oyuncaktır. Çocuk Barbie’nin oyuncak olduğunu bildiği için Barbie de kendisinin bir oyuncak olduğunu bilir. Oyuncak ve onu oynayan çocuk arasındaki bu ortak bilinç zaten filmin tamamına yayılmış durumda.
Barbie – male gaze – feminizm
Barbie kendisiyle oynayan çocukla iletişim kurmak için gerçek dünyaya yolculuk ettiğinde “male gaze”le tanışır ve o kadar saftır ki bir vajinasının olmadığını açık açık söyleyerek bu bakışı savuşturmaya çalışır. Barbie bu noktada açıkça bir reddediş içindedir. Kız çocuğunun canlanan duygularını toplum baskısıyla reddetmesi gibi. Üstelik Barbie’yle oynayan kız çocuğu da büyümüş ve duygularıyla başa çıkma yöntemi olarak öfkeye sarılmış haldedir. Vücut bütünlüğünü ve haklarını koruyabilmek için feminizme sıkı sıkı sarılmış ve Barbie de bundan nasibini almıştır. Bu noktada film Barbie’ye süre gelen saldırıların klişe olmalarına yönelik söylemlerde bulunur. Filmin söylemine göre Barbie sadece bir oyuncaktır ve kız çocuklarını mutlu etmektedir. Barbie’nin gerçekdışı ideal vücut ölçüleri bir şekilde meşru hale getirilir. Sonrasında da hangi vücut yapısı hangi meslek hangi ırk fark etmeksizin herkesin Barbie olduğuna yönelik birleştirici bir söylem tüm filme yayılır.
Zamanın ruhuna uyum sağlayan Barbie
Film Barbie hakkında klişeleşmiş eleştirilere karşı çıkarken birleştirici bir nokta bulur. Bu filmin kendi içinde tutarlıdır. Barbie zamanın ruhuna da bu şekilde uydurulmuş olur. Barbie’ye bakış açısının değiştirilmesine yönelik bu adım idealize edilerek sürekli metalaştırılan kadına bakış açısındaki değişimi de yansıtır ve bunu destekler. Klasik Barbie ilk ortaya çıktığındaki ideal kadını yansıtan bir oyuncak olarak Barbie’nin bir suçu yoktur.
Bir dişilik sembolü olarak Barbie
Barbie’nin kadın bedenini gerçekdışı bir şekilde idealize edip çocuklara oyuncak olarak sunulmasının çocuklarda oluşan kadın algısına zararı hakkındaki düşüncede birleşmiş olmak normal. Bunun sebebi olarak zaten kadın bedeni üzerinde yanlış fikirlerim oluşturulmuş olması ve kadın bedeninin metalaştırılması hakkında da uzun uzun tartışmak mümkün. Yalnız bir şey var ki Barbie tartışmasız olarak gerçek bir dişilik sembolü olarak akıllarda yer etmiştir. Barbie’yle büyümüş kadınlarda bu etki daha fazladır. Barbie filminde Klasik Barbie’yle oynayan çocuğu arayan Barbie yolculuğun sonunda o çocuğun annesiyle tanışır ve asıl çocuğun annesi Barbie’nin bilincini değiştirmektedir. Erkek egemen toplumda tek başına bir çocuk yetiştirmeye çalışan kadının şartlardan dolayı eril yönü ağır basmaya başlamıştır ve kendisini güvende hissetiği zamanlara dönmek istediğinde istemsizce Barbielere yönelmiştir. Dişil yönünü baskılamış kadın dişiliği temsil eden Barbie’yle ilgili çizimler yaparak duygularını dengelemeye çalışır.
Peki ya Ken?
Her şeyin erkeklere göre dizayn ve organize edildiği bir dünyayla tanışan Barbie travma üstüne travma yaşarken Ken erkekler için mümkün olan bir dünya görmüştür ve uzun süre görmezden gelinmenin verdiği hınçla Barbie’nin dünyasını, merkezi erkek olan bir hale dönüştürür. Ken içindeki gücü fark ederken yine tek yapmak istediği Barbie’nin dikkatini çekmektir. Bu noktada Ken’in davranış biçimlerinde üreme ve hayatta kalma güdüsüyle hareket eden erkek canlıların çocuk dünyasındaki hallerini görmek mümkün. Dişinin dikkatini çekmek ve dişiyi etkilemek için çeşitli danslar yapan ve ya sesler çıkaran canlılar gibi insan erkekler de dişisini parayla, güçle ya da bir yeteneğiyle etkilemeye çalışır. Ken ne kadar güçlü olduğunu Barbie’ye göstermeye çalışmaktadır. Sonrasında bunun yanlış bir yöntem olduğunu deneyimleyerek anlar. Barbie’yle beraber Ken de erginlemektedir.
Biraz da teknik
Filmdeki teknik detaylar hakkında diğer Hollywood filmlerinden farklı bir şey söylemek mümkün değil. Sadece Barbi’nin dünyasındaki “aydınlatma” ve gerçek dünyadaki daha realize ışık tercihinden bahsedilebilir. Bu da filmin içeriğiyle uyumlu haldedir. Sanat yönetimi ve kostüm açısından baktığımızda da Barbie’nin dünyasının geçmişten bugüne gerçek oyuncaklara uygun bir şekilde sunulmuş olmasının Barbie oynayarak büyümüş bir nesil için etkileyici olduğunu söylemek mümkün. Nihayetinde o oyuncaklara ve kıyafetlere sahip olmak ve o dünyada yaşamak isteyen -o zaman çocuk şimdi yetişkin- kişi sayısı oldukça fazla.
Barbie’nin vadettiği gibi Kenlerin ve Barbilerin barış ve eşitlik içinde, tüm önyargılarından sıyrılmış bir biçimde yaşaması mümkün müdür orası meçhul ama Barbie filminin günümüz kadın-erkek erginlemelerini ve kadın-erkek çatışmalarını çocukluktan ergenliğe geçen bir bilinç yapısıyla ortaya koyduğu söylenebilir.