11.05.2016

Modern Klasikler: Barton Fink

Sıradan Delilik Öyküleri: Barton Fink’in Kutusunda Ne Var?

Sinema dünyasına 80’li yılların ortasında hızlı bir giriş yapan Coen Biraderler, Blood Simple’dan Fargo’ya, O Brother, Were Art Thou?’dan No Country For Old Men’e kadar uzanan hacimli ve auteur kuramı üzerine bina edilmiş dört başı mamur bir filmografi oluşturmuş durumdalar. Sinemaseverler tarafından beğenilen işlerinin yanında The Hudsucker Proxy, The Ladykillers gibi burun kıvrılan ve diğer eserlerinin ihtişamı altında ezilen eserlere imza atmış olmalarına rağmen, her an yeni bir başyapıta imza atma potansiyelleri nedeniyle, Coen Biraderlerin adının geçtiği her proje ilgiyle beklenmektedir. Kendilerine has özelliklerle bezedikleri ve hâkim sinemasal rüzgârlardan etkilenmeyen bir limana çevirdikleri filmografilerinin onlarca sağlam gemisi olmasına rağmen içlerinden birisi, hem heybeti hem de zarafetiyle diğerlerini gölgede bırakmış durumdadır: Barton Fink.

Yazının bundan sonraki kısmı, filmi izlemeyenler için spoiler içermektedir.

Barton Fink (1991), katmanlı ve çok yönlü bir eserdir; bir yazar tıkanması ya da sisteme -Holywood’a- içeriden bakan bir eser olarak addedilebilir olsa da hepsinden önce, saf bir karakter filmidir ve filmi okumanın yolu Barton Fink’i (John Turturro) okumaktan geçer. Barton Fink, sıradan insanı anlatan başarılı bir tiyatro yazarıdır ve eserlerindeki ‘’Barton Fink Feeling’’ nedeniyle gönüllü olmasa da maddiyattan ötürü Holywood’a transfer olur. Holywood’un istediği sadece ‘’Barton Fink Feeling’’dir fakat Barton Fink, o hissin ne olduğunu bir türlü tanımlayamadığından kendisine verilen güreş filmine(!) o hissi yansıtmakta zorlanır ve kendini bir yazar tıkanmasının içinde bulur.

Barton Fink, sıradan insanı anlatarak tiyatroya gerçekçiliği getirdiği iddiasındadır fakat sıradan insanın ne olduğuna dair düşünceleri biraz sorunludur; aklındaki sadece bir kalıptır ve eserlerini de onun üzerine inşa eder: Yazdığı tiyatroda balıkçıların gündelik yaşamını anlatır, senaryoyu yazmak için daktilonun başına oturduğunda ilk yazdığı ‘’dışarıdan gelen balıkçı sesleri’’dir. Sıradan insanı ‘’balıkçı’’ olarak somutlaştırır zihninde ve eserlerinde, sıradanlık ise deniz ve sahile vuran dalgalardır Barton Fink için. Biraz farkındadır eksikliğinin, bu nedenle bir bilene başvurmak ister ve tesadüf sonucu çok sevdiği yazar W.P. Mayhew (John Mahoney) ile karşılaşır. Sıradanlığın denizini sisler bastığından dalgaları bir türlü göremeyen Barton Fink’in imdadına ise, incecik duvarları ve bir türlü yapışmak bilmeyen duvar kâğıtlarıyla filmin somutlanmış hali olan Hotel Earle’deki odasının yanındaki odada kalan Charlie Meadows (John Goodman) yetişir.

Charlie Meadows, Barton Fink’in eserlerinde anlattığı sıradan, hiçbir vasfı olmayan insandır; Barton Fink aralarındaki her konuşmada da bunu vurgular. Barton Fink’in zihninde yarattığı denizcilerinin karadaki yansıması olan Charlie Meadows, kapı kapı dolaşarak ağına düşürdüklerini avlayan bir sigortacıdır. İdeal sıradan insanı bulduğunu düşünen Barton, Charlie’nin oda ziyaretlerinde ‘’kahramanına’’ sürekli düşüncelerini aktarır, kendini kaybedercesine nutuklar çeker fakat bir türlü Charlie Meadows’un kendisini anlatmasına olanak tanımaz; oysaki Charlie’nin de ‘’anlatılacak hikâyeleri’’ vardır. Charlie ne zaman bir hikâye anlatmaya kalksa Barton Fink sözü ondan alarak onu ve onun gibileri anlatmaya başlar fakat sıradan insana dair olan kalıplaşmış yargıları sıradanlığın barındırdığı sıra dışılığı görmesi engeller. Hikâyesini anlatmayı başaramayan Charlie Meadows ise Barton Fink’i ‘’anlatmaya değer bir hikâye’’ ile baş başa bırakacaktır.

Tüm bunlar olup biterken Barton Fink’in tek bir motivasyon kaynağı vardır: Yazı masasının üzerindeki duvarda asılı, sahilde oturmuş denizi seyreden bir kadın resmi. Her tıkanışında uzun uzun resme bakar Barton Fink ve denizin sesini işitmeye çalışır, kimi zaman hem kendisi hem de bizler o sesi işitiriz. Resmin asılı olduğu duvarın arkasındaki oda ise Charlie Meadows’undur ve Charlie’yi göremesek de kahkahalarını, adımlarını işitiriz; tıpkı sıradan bir sigortacı kimliğinin ardına gizlenen Karl ‘’Madman’’ Mundt’u göremediğimiz gibi…

Bir taraftan deniz feneri olması için yardımına başvurduğu yazar M.P. Mayhew ile de dostluğunu ilerletmeye çalışır Barton Fink; hayranı olduğu yazarın, kimseyi tanımadığı bu koca şehirde kendisine ışık tutmasını ister fakat Mayhew’in kendisine hayrı olmadığı acı bir şekilde öğrenir: Mayhew’in son eserlerini hayat arkadaşı ve editörü Audrey Taylor (Judy Davis) kaleme almaktadır! Barton Fink’in yaşadığı bu yıkımın telafisi olmasa da tesellisi ödülü Audrey’den gelir fakat bu teselli, Barton için gerçeklerle yüzleşme vaktinin geldiğine delalettir. Geceyi Audrey ile birlikte geçiren Barton, sabah yatağın içerisinde Audrey’in kanlar içerisindeki bedenine uyanır, çığlıkları ise yan odadan Charlie’yi getirir. Olaya el koyan Charlie’nin temizlik operasyonundan geriye Audrey’den tek bir iz kalmasa da Barton’un ruhundaki yansımaları sarsıcıdır, o zamana kadar sıradanlığı yücelten biri olarak hayatındaki en sıra dışı deneyimle baş başa kalmıştır.

Charlie Meadows demir alma vaktinin geldiğinin belirterek Barton Fink’le vedalaşmaya gelir ve giderken kendisine emanet bir ‘’kutu’’ bırakır. Charlie, bir erkek için önemli olan ve kendisinin hayatta sahip olmayı istediği her şeyin bu kutuda olduğunu belirtir, tüm bunların böyle küçük bir kutuya sığabilmesini acıklı bulur; Barton Fink ise istemsizce karşılık verir: ‘’Sahip olduğum her şeyden fazla.’’ İki erkeğin acıklı vedalaşmasından kısa bir süre sonra Barton, Coenlerin karakter galerisinden fırlamış tuhaf dedektifler aracılığıyla gerçekleri öğrenir: Komşusu Charlie Meadows değil Karl Mundt, sigortacı değil seri katildir. Bu durum, hazmetmesi zor olsa da, Barton Fink için zihin açıdır; sıradanlığın ötesine, sıradan insanın içinde barındırdığı gizeme bizzat şahit olur. O güne kadar kafasında oluşturduğu şablonlar yıkılır, bütün bilgileri işlevsizleşir; elinde sadece Charlie’nin bıraktığı gizemli kutu, daktilosu ve duvarda asılı fotoğraf vardır. Haftalardır yazamayan Barton Fink tıkanıklığı yerini önündeki her engeli aşan bir sele bırakır, tek gecede bitirir senaryosunu.

Bu zaferi kutlamak için dışarı çıkan ve çılgınlar gibi eğlenen Barton Fink, otele geri döndüğünde odasında kendisini bekleyen dedektifleri bulur. Barton gelinceye kadar senaryoyu okumakla meşgul olan dedektiflerden senaryonun son cümleleri duyarız: ‘’O çılgın güreşçiden haber alacağız, öyle kartpostalla falan da değil.’’ Tıpkı senaryodaki gibi olur, kısa süre önce bizlere veda eden Charlie, dayanılmaz bir sıcakla geri dönüp bir türlü yapışmayan duvar kâğıtlarını attırmaya başladığında zihnimizdeki cehennem tasviri gerçeğe dönüşür: Alevler içinde bir otel, ölü iki dedektif ve odasına kapanan Charlie.

Kendini bu cehennemin dışına atan ve ‘’en iyi işim’’ diye nitelediği senaryosu ırkçı, okuma yazması olmayan ve katı tutumlu stüdyo sahibi Jack Lipnick’den (Michael Lerner) veto yiyince Barton Fink, boynu bükük bir şekilde sahile inip amaçsızca yürümeye başlar; elinde ise sadece o malum ‘’kutu’’ vardır. O sırada karşıdan gelmekte olan kadını gören Barton Fink, duraksar ve geriye çekilerek kumlara oturur. Barton’un olduğu yerin ön kısmına gelen kadın ‘’Ne güzel bir gün.’’ dedikten sonra kumlara oturur ve sorar:

-Ne var kutunun içinde?

-Bilmiyorum.

-Sizin değil mi?

– Bilmiyorum.

İçinde ne olduğunu hiçbir zaman öğrenemeyeceğimiz kutuya dair cevapsız soruların ardından kadın, sağ elini güneşe siper ederek denize bakar, tıpkı Barton Fink’in odasında asılı olan resimdeki kadın gibi. Bir anda resim canlanır, Barton Fink’in de içinde olduğu, kurguyla gerçeğin, sıradanla sıra dışının iç içe geçtiği bir kareye dönüşür…

Coenlerin en iyi, sinema tarihinin ise en özel filminden biri olan Barton Fink, muazzam yönetimi, hiçbir eksikliğin ya da fazlalığın bulunmadığı senaryosu ve kusursuz tasarımıyla izleyenin bir daha unutamayacağı modern bir klasik olarak her geçen gün değerini artırmaktadır. Barton Fink’in zihninin derinliklerine doğru bir yolculuğa çıkmayı arzuluyorsanız hayatta sahip olmayı istediğiniz her şeyi içine koyabileceğiniz ufak bir kutu hazırlayın, içinde ne olduğunu sizden başka kimsenin bilmediği…