24.08.2022
Beş Özel Filmiyle Audrey Hepburn
Konuk yazar: Enes HADZIBEGOVIC
1929 yılında Belçika’da dünyaya gelen Audrey Hepburn, oyuncu olmak için İngiltere’ye gelmiş, bale ve modellikle ilgilendikten sonra nihayet birkaç filmde oynayarak sinema dünyasına ilk adımlarını atmıştır. Hepburn’ün güzelliği ve zerafeti hemen dikkatleri çekmiş, ilk başrolü olan Roman Holiday’da rol alarak sinemada iz bırakacak o efsanevi büyük adımı atmıştır. Güzelliği, duruşu, neşesi, masumiyeti ve doğallığıyla unutulmaz aktrisler arasına giren başarılı oyuncu orijinal tarzıyla genç kızların moda anlayışına günümüzde bile ilham vermektedir. 20 Ocak 1993 yılında hayatını kaybeden Audrey Hepburn’ü saygı ve sevgiyle anıyor, kendisi için hazırladığım beş filmlik listeyle sizleri baş başa bırakıyorum.
Roman Holiday (1953)
Takdir edersiniz ki ilk başrolünde en iyi kadın oyuncu Oscarını kucaklamak herkesin harcı değildir. Audrey Hepburn’ün hem dönemin en ünlü isimlerinden Gregory Peck ile başrolü paylaşması, hem de bu rolüyle Oscar heykelciğini kucaklaması sinemaya rüya gibi bir giriş anlamına gelir. William Wyler’ın yönetmenliğinde çekilen Roman Holiday, Hepburn’ün canlandırdığı hayat dolu ve çocuksu bir prensesin eğlenceli Roma macerasını anlatır. Bu prensesi bu kadar sevmemiz ve ona fazlaca sempati duymamız da rolünü tüm enerjisiyle oynayan Audrey Hepburn’ün kalıcı başarısıdır.
[youtube url=”http://www.youtube.com/watch?v=9GzCG6lpFUw”]
The Children’s Hour (1961)
Büyük usta William Wyler’la ikinci buluşmasında Hepburn, bu sefer hepimizi şaşırtan bir filmle görünür beyaz perdede. The Children’s Hour, konusu ve bu konuya yaklaşımı sebebiyle döneminin çok ötesinde bir yapımdır. Saygın bir okulu yöneten iki genç kadının hakkında çıkan dedikodular sonucu ortalık karışır. Bir dedikodu olmasına rağmen toplumun varsayılan lezbiyen ilişkiye bakışını ve bu ilişkiyi bir tehdit olarak görmesini aktaran film, muhafazakar topluma bir eleştiri niteliği taşır. Bu filmi tam olarak bir kuir filmi olarak tanımlayamasak da, hikayenin içinde barındırdığı sürprizler şaşırtıcı olduğu kadar etkileyicidir de. Hepburn ise güçlü performansıyla filmin duygu karmaşasını her yönüyle sırtlamayı başarmıştır.
[youtube url=”http://www.youtube.com/watch?v=fSTPwxEzG1Y”]
Breakfast at Tiffany’s (1961)
Komedinin üstatlarından Blake Edwards’ın yönettiği Breakfast at Tiffany’s (Tiffany’de Kahvaltı), Audrey Hepburn denildiğinde birçoklarının aklına gelen ilk filmdir. Paul adlı (ancak Holly’nin ısrarla Fred dediği) genç bir erkeğin Holly (Hepburn) adındaki genç kadının apartmanına taşınmasıyla aralarında oluşan eğlenceli elektriklenmeyi bizlere rengarenk bir tonda sunan film, içinde barındırdığı mizahı birkaç hüzünlü dokunuşla derinleştirir. Bir Truman Capote uyarlaması olan yapım, gerek ahlak eleştirisi yapmaya çok müsait bir konuyu eğlenceli bir tonda yumuşatan özgünlüğüyle, gerek kadrajlara hakim olan renk tonlarının uyumu ve müziklerin filme ruh katan ezgileriyle, gerekse Audrey Hepburn ve George Peppard’ın eğlenceli uyumuyla unutulmazlar arasına adını yazdırır.
[youtube url=”http://www.youtube.com/watch?v=urQVzgEO_w8″].
Charade (1963)
Stanley Donen’ın adeta içine Hitchcock kaçmışçasına çektiği komedi – suç türündeki Charade, Cary Grant ve Audrey Hepburn’ün karşılıklı reaksiyonlarından doğurduğu eğlence anları ve ustaca yazılmış senaryosuyla klasikler arasına girmiştir. Paris’in sinematografik havasından bolca faydalanan filmde Audrey Hepburn, sıkça kendisini benzer rollerde izlediğimiz kafası karışık, maceradan maceraya sürüklenen bir kadını tüm dinamik yapısıyla canlandırır. Cary Grant ve Audrey Hepburn gibi iki büyük ismin aynı filmde sırf laf olsun diye değil, sinema tarihine nefis bir eser armağan etmek için rol aldığını görürüz. Böylece ortaya sinemayı gönülden sevenlerin saf tutkularını daha da körükleyecek bir film çıkar.
[youtube url=”http://www.youtube.com/watch?v=NMkeqjacvAU”]
How to Steal a Million (1966)
Audrey Hepburn ve William Wyler üçüncü buluşmalarında tıpkı ilkinde olduğu gibi eğlenceli bir maceraya dahil ederler bizleri. Sanat referanslarıyla süslenen eğlenceli bir müze soygununu konu alan filmde güzel oyuncuya Peter O’Toole ve Eli Wallach kendilerinden beklenen bir ustalıkla eşlik ederler. Hem güldüren hem de birçok yerde heyecanlı bir gerilmeyle kendisini izlettiren How to Steal a Million, Hepburn’ün sinema kariyerindeki en eğlenceli duraklardan biridir.
[youtube url=”http://www.youtube.com/watch?v=UPStHOzjQWU”]