04.12.2016
Bojack Horseman: İnsanlara Fısıldayan At
Netflix’in popülaritesi (haklı olarak) her geçen gün artıyor. Netflix dendiğinde ilk olarak yayın anlayışlarından bahsedilse de içerik kalitesine aynı ölçüde değinmemek haksızlık olur. Burada başarılı yapımlarını tek tek saymayacağım, 2010 sonrası başarılı yapımlara bakmak yeterli olacaktır. Peki şu soruya gelelim öyleyse, “Neden herkes bir sebeple Netflix’i seviyor?” Bu soruya da verilebilecek en doğru cevap, yapımların tekdüzelikten oldukça uzak olması ve bir şekilde herkes için bir dizi (ve yavaş yavaş film) barındırması olabilir.
Televizyon dizilerinde animasyonun ömrü çok da kısa değil. “Yetişkinler için çizgi film” akımının da öyle. Ancak bu türün örnekleri uzun süre (animeler hariç) komediyle beslenmeyi seçti. Bu tercihin arkasında animasyonda gerekli ciddiyetin ya da hüznün verilemeyeceği düşüncesi yatıyor olabilir. Oysa hepimiz küçük yaşlarda çizgi filmleri komik olduğu için değil duygusal bağ kurduğumuz için izledik. Büyüyünce neden yapamayalım? İşte Bojack Horseman, adeta tüm bu ezberleri bozmak için yaratılmış gibi.
Bojack, 90’larda Horsin’ Around isimli bir sit-com’un başrolü olan, 21. yüzyılla birlikte Hollywood dünyasının acımasız yüzüyle tanışıp unutulmaya yüz tutan TV yıldızıdır. Fakat her şeyden önce Bojack Horseman bir attır. Evet, dizi insanlarla hayvanlara eşit haklar ve şartlar sunan bir ütopya evreninde geçiyor. Bu durum dizinin mizahında sıklıkla konu başlığı olduğu gibi vermek istediği mesajla da önemli. Eğer diziye yeni başlayacaksanız “Hollywood yıldızı At“, “Menajer Kedi” karakterlerini yadırgarsanız bile biraz sabretmeniz lazım. Çünkü durum sandığınız gibi laubali değil.
Tekrar konuya dönersek, Bojack Hollywood’ta tutunmaya çalışan biridir. Dizinin yan karakterleri ise Bojack’in menajeri Princess Carolyn, rekabet içinde olduğu ve nefret ettiği Mr. Peanutbutter, Ghostwriter olarak işe aldığı Diane ve herhangi bir işi ya da amacı olmayıp Bojack’in evine kapaklanan Todd şeklinde özetlenebilir. Bojack Horseman’ı değerli kılan bir diğer etmen de yan karakterlerine de tıpkı Bojack’e yaptığı gibi derinlik katması. Evet, dizi Bojack’in öyküsünü anlatıyor ancak diğer karakterleri görmemizin tek sebepi Bojack değil. Onların da bir yaşamı, hayali, sevinci, hüznü var.
Dizide konuk oyuncu olarak karşımıza çıkan Naomi Watts, J.D. Salinger gibi ünlüler dizinin popüler kültür göndermelerini kolaylaştırıyor ve mizahında önemli rol oynuyor. Bojack’in TV sektörüne dönüşü ve ödül sezonunda yaşadıkları günümüz Hollywood’una naif dokundurmalar içeriyor.
*Spoiler*
Şu ana kadar üç sezonu çıkan Bojack Horseman, ana teması komedi olsa da her geçen sezon derinleşip drama kayan bir yapıya sahip. İlk sezonunda ghostwriter’ı aracılığıyla biyografisini yazmaya çalışan bir Bojack karşımızdaydı. Bölümler ilerledikçe Bojack’i bugünkü Bojack yapan, altın çağında yaptığı hataları ve daha önemlisi çocukluğunda yaşadıklarını gördük. (Özellikle 1×11’deki sekans animasyon tarihinin en depresif ve özel anlarından) İkinci sezonla birlikte Bojack’in yanında ev arkadaşı Todd, Diane ve Princess Carolyn’in de karakter derinliği ön plana çıktı. Kitabıyla başarıya ulaşan Bojack ise özlediği eski günlere kavuşmanın arzusuyla yanıp tutuşuyordu. Üçüncü sezonla birlikte dizi gerilemek yerine bir kez daha vites artırmayı başardı. Bojack, yıllarca mutsuzluğunun sebebini kaybettiği şöhrete bağlamıştı ancak esas sorunun bu olmadığı suratına en sert biçimde çarptı. 3×04 gibi Miyazaki evreninden fırlama eşsiz ve deneysel bir bölümü de hafızalarımıza kazımayı ihmal etmedi.
Bojack Horseman’ın yapımcısı Lisa Hanawalt, 11 yaşında yazdığı bir kompozisyonda atları çok sevdiğinden, insanların bu sevgisiyle alay ettiğinden, ileride at çizerek ünlü olmak istediğinden bahsetmiş. Kim bilir, Bojack’in yaratımında en büyük esin kaynağı belki de Lisa’nın kendisidir. Bojack Horseman, insana ve hayata dair büyük sözler söyleyen ve bu yükün altından kalkabilen eşsiz bir televizyon olayı.