13.05.2016
ELEŞTİRİ: The Theory of Everything
Bazı filmler sadece görselliği, bazıları hikâyesi, bazılarıysa oyunculuklarıyla anılır. Bir sinema filmini bir araya getiren dinamiklerden öne çıkanı olabilir demek istiyorum. Bu, filmi pek çok açıdan başarısız kılsa da en az bir yönüyle filmi hatırlamamızı hatta sevmemizi sağlar. The Theory of Everything (Her Şeyin Teorisi) de öyle bir film. Kısaca söylemek gerekirse bu film başrol oyuncusu Eddie Redmayne’nin filmi…
Biyografik öyküler sinemanın her daim beslendiği bir kanal. Konu sıkıntısını çözmenin de iyi bir yolu. Üstelik biyografilerin kendisiyle birlikte getirdiği “gerçeklik” sinemanın çoğunlukla vermeye çalıştığı hissiyatı da desteklemekte. Zaten gerçekte yaşanmış bir öykünün seyirciler açısından “bu bir film” kabulünü yıktığını da biliyoruz. Yani biyografiler seyircinin “inanma” isteğini baştan yerine getiriyor. Bunun dışında özellikle tanınan kişilerin öyküleri sinemanın bir başka tarafını, sinemaya seyirci çekme yönünü de garantiye alıyor. Uzun sözün kısası, biyografiler birçok açıdan sinemaya olumlu katkılar sağlayan bir kapı. Tabiî tüm bu yönlerinin handikapı yok mu? Elbette ki var. Özellikle gerçekle kurduğu bağ açısından filmin sorgulanması belki ilk akla gelebilecek handikap. Özellikle anlatılan kişi/kişiler hakkında epey malumatı olan bir seyircinin filmden beklediği ile bulduğu arasında uçurum olması biyografilerin karşılaştığı suçlamalardan biri. Buradan filmimize yani The Theory of Everything’e dönersek filmin ilk elden karşılaştığı tepkileri de anabiliriz. Stephen Hawking’in üniversite yıllarından başlayarak günümüze yakın bir zaman dilimini ele alıyor film. Dolayısıyla Hawking’in zihninde şekillenen düşünceler, bunları teorileştirmesi, devamında fizik alanındaki tüm çalışmaları filme dahil oluyor. Bunu filmin seçtiği zaman dilimi açısından söylüyorum. Filmde Hawking’in fizik kuramlarıyla ilgili yönünün geçiştirildiği yönündeki eleştiriler de tüm bu zaman dilimi göz önüne alındığı için ortaya çıkıyor. Ancak filmin fizik kuramlarıyla ilgilenmesi veya her şeyi ayrıntılı bir şekilde oraya sermesi gibi bir iddiası yok. Çünkü film, Stephen Hawking ve eşinin yani Jane’in aşkına, evliliklerine, zorlu hayat mücadelelerine odaklanıyor. Zaten film Jane Hawking’in “Travelling to Infinity: My Life with Stephen” adı kitabından uyarlama. Yani Jane’in gözüne sahibiz filmi izlerken. İşte bu noktada filmin odak sorunu yaşadığını söyleyebiliriz.
Filmin anlatmayı seçtiği aşk ve evlilik ekseni bir noktadan sonra hikâyenin işler tarafı olmaktan çıkıyor. Çünkü ya Jane’e fazla ağırlık verilip Stephen unutuluyor ya Stephen’a dönülüp Jane’in varlığı hissedilmez hale geliyor. Özellikle bazı sahne seçimlerine baktığımızda Stephen’dan çok Jane’e odaklanıyor hissiyatı yaratılsa da hikâyenin esas Stephen üzerinde olduğu kısımlar işlerlik kazandırıyor filme. Zaten sadece Jane’e odaklanılan sahneler çok fazla değil, ancak yine de filmin tempo sorunu o sahnelerde daha belirgin. Aslında filmin kullanmayı seçtiği sahnelerin dramatik yapıyı tamamlamada eksik kaldığı zamanlar da var. Yani sadece hikâyenin odağının kayması değil, sahnelerin uzunluk-kısalık ve birbirini tamamlama açısından hikâyede gedik yaratması da söz konusu.
Yazının giriş kısmında da belirttiğim gibi bazı filmlerin özellikle öne çıkardığı yönleriyle hatırlanması ve sevilmesi mümkün. The Theory of Everything, hikâye anlatma açısından vasat sularda yüzerken Eddie Redmayne’nin oyunculuğuyla parlıyor. Filmi bir oyuncu filmi olarak anmak bu açıdan olası. Stephen Hawking’in “kendimi gördüm” dediği bir performans başarısı var ortada, bunun da altını çizmek gerek. Yani sadece seyirci olarak bizler değil, hikâyenin gerçek kahramanının da kabullendiği bir performans söz konusu. Filmin bazı detaylara verdiği önem de olumlu hanesine yazılabilecek durumda. Özellikle hastalığa giden süreçte kameranın el ve ayak hareketlerine odaklanması, hastalık sonrası Hawking’in kendini çaresiz hissettiği anlarda büyük duygu patlamalarından ziyade daha küçük detaylarla hastalığın hayatındaki yerini anlatması incelikli noktalar.
Sonuç itibarıyla Eddie Redmayne’nin Stephen Hawking kompozisyonunu belki uzun yıllar sonra da hatırlayacağız. Ancak bu başarılı performans filmin işleyişindeki aksaklıkları görmemizi engellemiyor.