18.05.2016

En İyi 30 İtalyan Filmi: 3 – Otto e Mezzo

Büyük usta Fellini’nin kendi ifadesi ile 8 buçuk numaralı filmi, kariyerinin tam da ortasında kendini tamamen açığa vurduğu ve iç hesaplaşmalarını yansıttığı bir başyapıt. Film çekme sürecindeki bir yönetmenin kararsızlıkları, hayatını sorgulaması ve kadınlar ile olan imtihan gözler önüne seriliyor. Açık bir biçimde, hiç saklama gereği duymadan kendini ifşa eden Fellini, bunlara daha genel eril hezeyanları, dini bakış açılarını ve ahlaki yargıları da ekliyor ve ortaya muhteşem bir sanatsal bir kriz çıkıyor. Bir başka ünlü yönetmen Spielberg’in “ Fellini’ye bu filmdeki Mastroianni karakterinin benim için ne kadar önemli bir model olduğunu, onunki gibi bir hayat yaşadığımı anlatmıştım” dediği, yani yaratıcı olan, ilham konusunda sıkıntı çekebilen her yönetmenden izler bulmanın kaçınılmaz olduğu bir sinema şöleni. Sinemayı sinema yapan en büyük unsur olan yönetmenleri daha iyi anlamak ve fazlasıyla empati kurabilmek bu filmle birlikte artık çok daha kolay.

Bir film çekmek üzere olan ve bütün anlaşmaları yapan Guido, ilhamını kaybettiğini düşünmektedir. Bir bilim kurgu çekmek ister ama biraz tıkanmıştır.  Karar değiştirmiş, bir yazarın, bir yönetmenin, kendisinin filmini çekmek için harekete geçer ama bu kolay olmayacaktır. Zira, hesaplaşması gereken, halletmesi gereken de bir ton sorunu vardır. Metresi ile olan yüksek libidolu kaçamak, karısı ile bir türlü yoluna koyamadığı ilişki ve arzuladığı bütün kadınlar bu sorunların başını oluşturur. Ne istediğini bilmemekte ve anlık kararlar ile hayatını daha da zora sokmaktadır.  Tam da bu noktada nostaljik düşünceler devreye girer. Çocukluğundan kalma anılar ona yol gösterir ya da daha çok kafasını karıştırır. Aldığı Katolik eğitimden, çiftlik evindeki mutlu günlere, dini figürlerin yarattığı travmalardan şeytan kadın Saraghina’nın yaptığı o tatlı gösteriye kadar birçok anı hem Guido’nun kafasını karıştırır, hem de bizlere birer büyülü sahne izlettirir. Bunları yaparken de bir Fellini klasiği olarak din konusuna dalış yapar. Her zamanki gibi yarı alaycı yarı övücü tavrı ile Tanrı tasvirinden Kardinal ve dini ideoloji güzellemesine kadar konuyu deşer ve bunu da Guido’nun sorunlarına ekler. Artık hayatındaki kadınlar, çocukluk anıları, bir türlü gelmeyen ilham ile birlikte Guido kapana kısılır. Tabii kadınlar ve Fellini demişken bu iş burada bitmez. Erkeklerin, özellikle de libidosu yüksek erkeklerin hepsinin fantastik hayali olan bir harem ve tümüyle itaat edilmesi de gözümüzün önüne serilir. Fellini bu kısımda adeta hepimizle oynar. Çok keyifle ve tatlı müzikler ile verdiği bu düş ile bizi de tuzağa düşürür. İçimizden bunun harika bir şey olduğunu düşünenleri kadınların çıkardığı isyan kendine getirir. Bu mesele öyle sanıldığı gibi zevk işi değildir. Bu, sevgililer, eşler, kardeşler  yani hayatımızla, hayatımızdaki kadınlar ile ilgilidir.

Sanat ve politika konularında da Fellini hem derdini anlatır hem de karakterlerini bolca konuşturur. Çekinmeden bütün derdini anlatır. Sinemanın diğer sanat dallarının gerisinde kalışı ve evrimini tamamlayamadığı gerçeği, bir sanatçının ahlaki değerleri ve bunun ışığında objektif olamayışı gibi tespitler onun düşüncelerinden başka bir şey değildir. Kendi sinemasında tamamen bir başyapıta imza atmasına rağmen hala tam hissedememesi de ne kadar büyük düşündüğünü ve mütevaziliğini gösterir. Zaten film, bahsettiğimiz üzere her açıdan onun bilincinin dışavurumudur. Bir nevi otobiyografisidir. Bu konuda her zamankinden daha fantastik, daha gerçeküstü, daha düşsel ama sonunda tamamı ile doğaldır.

Fellini kendini ve bir film çekme sürecindeki sıkıntıları anlatırken, yapımcılar, oyuncular, boş boş ortalıkta gezen çok bilmiş insanlar ve senaristleri de ortalığa serer. Yapımcı filmin ne anlattığına bile bakmadan sadece hesap yapar. Oyuncular bir rol kapabilmek için pervane olur, aracılar biraz para götürebilmek için saçma önerilerde bulunur, senaristler ve edebiyatçılar olayı kesinlikle kendi mecralarına çeker. Sanatın her iddialı eleştirilir, kavramların hepsinin içi boşaltılır ya da fazla doldurulur. Laflar, ahkamlar, önermeler dur durak bilmez ve yönetmen çıldırma safhasına gelir. Başta da bir örnekle belirttiğimiz gibi bu, Fellini’nin kendi hayatını anlatırken film çekmeye çalışan bütün yönetmenlerin ortak sorunlarıdır. Kişilikler değişebilir ama sorunlar aynıdır. Bu, hem insanın hem de sinemanın evrenselliği ile bağdaştırılabilir. Fellini zaten sinemanın, sinema büyüsünün ta kendisidir. Kendi hayatı, bir nevi sinemanın dinamiklerinin tanımı gibidir. Bu filmle birlikte Fellini’yi anlamak ve onun dehasını kabullenmek çok daha kolay olacaktır.