24.08.2022

En İyiden En Kötüye Doğru Cannes Yarışma Filmleri

sierranevadaSelin Gürel

Sieranevada (Cristi Puiu): Bir yönetmenlik harikası. Açılış sahnesinden kapanış sahnesine kadar hayranlıkla izleniyor. Karakterlerin gerçek kişiler, diyalogların doğaçlama olduğu yanılsamasını yaratıyor.

Paterson (Jim Jarmusch): Jarmusch’un önünde eğilmek gerek. İnsanın ruhunu temizleyen bir film. Terapi niyetine sipariş edilebilir.

Toni Erdmann (Maren Ade): Özellikle karakter gelişimine tanık olmak harika. Performanslar eşsiz. Sürprizlere çok açık, beklenmedik uçlara kayabiliyor. Baba-kız ilişkisi ekseninde de görülmedik bir iş. Ancak uzun süresi boyunca, yer yer tekrar hissinin önüne geçemiyor.

American Honey (Andrea Arnold): Hikayesi ve tespitleriyle eski moda, ancak yönetmenliğiyle on numara.

Personal Shopper (Olivier Assayas): Assayas usulü hayalet gerilimi Personal Shopper’ın, seyir zevki çok yüksek. Kristen Stewart, inandırıcı ve sarsıcı bir performans sergiliyor. Ancak yarışmadaki birkaç film gibi, finalsizlikten muzdarip.

Aquarius (Kleber Mendonça Filho): İlk yarısıyla büyüleyen, ancak yavaş yavaş didaktikleşip, kahramanlaşma hevesine kapılan Aquarius’u izlemenin en iyi yanı, harikulade Sonia Braga.

Loving (Jeff Nichols): Geleneksel hikaye anlatma sinemasının kodlarını takip eden Jeff Nichols, sıradanlaştığı halde yavanlaşmıyor. Ancak Nichols’ın imzasını fark etmek zor. Bir tür sipariş film gibi. Yine de, etkileyici Ruth Negga’ya aradığı çıkışı yaptıracak güçte.

Bacalaureat (Cristian Mungiu): Vurucu filmleriyle ünlü Mungiu, bu sefer daha iddiasız. Yer yer ilginçleşen hikaye, ders verir gibi olduğu anlarda tökezliyor. Bir başka Romen yönetmenin kalburüstü ilk filmi olabilirdi. Ama Mungiu’nun çıtasını düşürüyor.

Agassi (Park Chan-wook): Agassi’nin hikayesi birden fazla bakış açısıyla anlatılıyor, ama hikayenin seyirciyi meraklandıracak veya tekrar izlendiğinde eksik parçaları tamamlayacak kumaşı yok. Yine de sömürüye açık öyküsünü soğukkanlı bir şekilde anlattığı için, Park Chan-wook’u tebrik etmek gerek.

Julieta (Pedro Almodóvar): Almodóvar, biçim itibarıyla klasik sinemasının uzatmalarını oynuyor. Alice Munro’nun öykülerinden uyarladığı hikayeyle bir türlü sağlam bir bütün olamıyorlar. Bu kan uyuşmazlığı, özellikle gizem ve gerilim yaratma yönündeki tüm hamlelerini boşa çıkarıyor.