24.08.2022

Fantastik Canavarlar Nedir, Ne Değildir?

Filmde Newt Scamander karakteriyle sihirli yaratıklarla ilgili araştırma yaptığı dünya turunun çoktan sonuna gelmişken, ülkesi İngiltere’ye dönüp kitabını bitirmeden önce “bir dostu adına (!)” ABD’ye “ufak bir iş için (!)” uğramışken tanışıyoruz. Yanında taşıdığı sihirli valizindeki yaratıklar kazara kaçıp şehrin dört bir tarafına yayılınca, yoluna çıkan bir Büyüdışı (No-Maj) olan fırıncı Jacob Kowalski ile bu yaratıkları yakalamaya çalışıyor. Bu kovalama-yakalama sahneleri filmin geneline dağıtılmış olsa da aslında toplam süresi boyunca içerik olarak çok da bir yer kaplamıyor ve zaten asıl olay da bu yaratıklar etrafında dönmüyor.

Canavarlar sadece Newt karakterini seyirciye genel anlamda tanıtmak ve serinin asıl sürprizini en azından bu ilk aşamada gözlerden kaçırmak için bir şaşırtmaca işlevi görüyorlar. Zira film gösterdikleriyle değil, daha çok göstermedikleri ve hem kendi içindeki hikâye hem de sonrası için ima ettikleriyle ilgi çekici ve heyecan uyandırıcı bir film. Fantastik canavarlar nerede? Newt’in valizinin içindeki büyüyle genişletilmiş alandaki kendi ekosistemlerinde. Biz asıl işimize bakalım.

Sihirli Masalın Karanlık Gerçekleri

Filmin ve serinin derdinin bu yaratıklar olmadığı aslında daha ilk sahnede anlaşılıyor. Başrol karakteri Newt Scamander olabilir ama film kötü adamımız Gellert Grindelwald’la başlıyor. Sihirli Amerikan gazeteleri Grindelwald’ın Avrupa’daki terör saldırıları ve giderek artırdığı dehşetin haberlerini verirken, bir yandan da ABD’de büyücü karşıtlığının en yüksek seviyeye çıktığını, canavar sahipliğinin yasaklandığını, Sihir Bakanı’nın halka sükûnet çağrısında bulunduğunu söyleyen, İkinci Salemciler denen bir tarikatın başı olan bir kadını gösteren haberlerle dolup taşıyor. Grindelwald Avrupa’yı birbirine katarken, ABD’de de herkes teyakkuza geçmiş durumda.

Büyüdışılar büyücülerin varlığını öğrenmesin diye neredeyse her şey yasaklanmış halde. Ruhsat olmadan asa taşınamıyor, büyücüler büyüdışılarla değil arkadaş olup evlenmek, temas bile kuramıyor. Bir grup yobaz fanatiğin kurduğu bir tarikatın başındakiler sokaklarda büyücü karşıtı toplantılar düzenleyip taraftar toplamaya çalışırken bir yandan da evlat edindikleri kimsesiz çocuklara büyücüleri yakmayı, boğmayı, asmayı, kırbaçlamayı, kazığa geçirmeyi telkin eden nefret dolu şarkılar öğretiyor. Bütün büyücü toplumu yer altına inmiş, bir takım yasaların ve nizamnamelerin kılıcı altında varoluşları yüzünden sanki bir suç işliyorlarmışçasına lağım fareleri gibi saklanıyor… Tıpkı günümüzde bile, dünyanın farklı farklı bölgelerinde hâlâ bir çok azınlık grubunun kendilerini “çoğunluktan” koruyabilmek için saklanmak, baskılamak zorunda hissettikleri gibi.

“Azıcık Ölsek mi Ne?”

Grindelwald da işte bu saçmalığa ve aşağılamaya bir son vermek için “Çoğunluğun İyiliği İçin” Muggle dünyasına karşı savaş açarak büyücülerin varlığını korkmaksızın açık etmeye çalışıyor. Newt’in canavarlarının ortalıkta dolaşması dünyalarını açığa çıkarabileceği için böyle bir ortamda yöneticiler açısından bir kâbus. Grindelwald ise savaşını başlatabilmek için bambaşka bir gücün peşinde…Yakalanıp hapsedilmemek, zulüm görmemek ve hatta öldürülmemek için büyü güçlerini bastırmaya çalışan küçücük büyücü çocuklarına musallat olan, yıkıcı bir gücün. Ancak bunu da kendisini sır gibi herkesten gizleyerek yapmak zorunda. O kadar ki “filmin bir kötü adamı bile yok, ortada bir çatışma yok, bu filmde konu yok” şeklindeki haksız eleştirilere sebep olmak pahasına.

Ah David Yates, Vah David Yates!

Ve bütün bunlar da David Yates’in yönetmenliğinde gerçekleşiyor. Son dört Harry Potter filminin de yönetmeni olan David Yates, genel kanıya göre serinin en kritik ve görkemli kitaplarını en yüzeysel, kuru ve temposuz uyarlamalar şeklinde beyaz perdeye aktardığı için fanların gözünde en güzel duyguların katili konumuna gelmişken, sinema çevrelerinde de pek önemsenmeyen ve dikkate değer bulunmayan bir yönetmen.

Çektiği filmleri Potter severler pek sevmese de tekrar tekrar izlemek için elbet bir bahane bulurlar ama herhangi bir sinema sever için özel bir yeteneğe sahip olan, her yeni işi heyecanla beklenecek şekilde yakından takip edilen vizyoner bir isim olduğunu söylemek mümkün değil. Bu nedenle yeni serinin bu ilk filminin Türkiye’de o kadar da ses getirmemesinin, üstüne pek fazla yazılıp çizilmemesinin başlıca faktörlerinden biri de belli ki kendisi. J.K. Rowling en muhteşem hikâyeleri yazıp verse bile o hikâyeleri filme çekecek olan isim David Yates olduğu sürece sanırım hiçbir zaman da pek ciddiye alınmayacak ve heyecan uyandıramayacak bu filmler.

Filmin Zayıf Yönleri Neydi?

Fantastik Canavarlar Nelerdir, Nerede Bulunurlar?ın eksiksiz ve harika bir film olduğunu iddia edecek değilim. J.K. Rowling’in ilk senaristlik denemesinde farklı dinamikler yüzünden olsa gerek kitap yazarlığına kıyasla bazı noktalarda yetersiz kaldığı, bazı konularda gereksiz yere klişelere başvururken bazı karakterleri de hakkını vererek işleyemediği kesin. Örneğin hikâyenin başlangıç noktasının birbirinin tıpatıp aynısı olan valizlerin yanlışlıkla karışması komedisi üzerine kurulmuş olması, serinin devamında seyircinin en çok empati kurmasının isteneceği belli olan aşk hikâyelerinden birinde saf ve şişman fırıncının, sarışın ve güzel kadına görür görmez aşık olması gibi yüzeysel klişeler Rowling’in tarzına yakışmayacak basitlikte detaylar.

Diğer yandan Samantha Morton’ın canlandırdığı Mary Lou Barebone karakteri filmin en ilgi çekici ve en karanlık karakteriyken çok yüzeysel işlenip kısa sürede devre dışı bırakılması ya da Jon Voight’in canlandırdığı gazete patronu Henry Shaw, Sr. ile oğulları Henry Shaw, Jr. ve Langdon Shaw’un hikâyeye bir türlü yedirilemeyen gereksiz fazlalıklar olarak kalmaları gibi çok iyi işlenebilecekken kaçırılmış fırsatlar da maalesef var. Bazıları sevimli olmakla birlikte canavar yakalama bölümlerinin zaman zaman uzayıp filmdeki ana entrikayla pek ilgileri olmadığı için akışı sekteye uğratan çıkıntılar gibi durması da cabası.

Son Söz

Bütün bunlara ya da anlatmak istediği şeye çok fazla vakıf ve dahil olunamayarak pek beğenilmemiş olmasına rağmen şahsım adına ben ilk Fantastik Canavarlar filmini birkaç tane Harry Potter filminden daha başarılı bulduğumu, David Yates’in bu evrendeki en başarılı işlerinden birisine imza attığını düşündüğümü ve devamı için de yeteri kadar meraklandırdığını söylemek zorundayım. Eski ikonik karakterlerin kaymağını yiyerek iyiden iyiye keyfe keder tutarsız bir fan fictiona dönüşmüş olan Star Wars serisinin son üçlemesinden de, umutsuzca Yüzüklerin Efendisi serisindeki aynı numaralı filmlere tıpatıp benzemek için çırpınmış ve en fazla o filmlerin kötü birer kopyası olabilmiş Hobbit üçlemesinden de çok daha orijinal ve umut vadeden bir ilk film olduğunu düşünüyorum.

Yazının bundan sonraki bölümünde ikinci film Grindelwald’ın Suçları ve sonrasında serinin geneli hakkında neler bilmemiz gerektiğine ve neler bekleyebileceğimize göz atacağız.