01.06.2016
El Club: Yeni Kilise Eski Kilise’ye Karşı
Pablo Larraín, derdi olan bir yönetmen olarak ülkesi Şili üzerinden Latin Amerika’nin kirli tarihiyle hesaplaşmaya çalışıyor. Bir önceki filmi No’da (2012), askeri darbeyle Şili’yi kana bulayan ve uzun yıllar yönetimi elinde tutan Pinochet iktidarının sivil yöntemlerle devrilişini irdeleyen Larraín, bu defa kendi varlığını ikame ettirebilmek için her türlü güç odağıyla uzlaşmada beis görmeyen Kilise’yi hedef tahtasına oturtuyor. Miadını dolduran veya Kilise imajına zarar verecek davranışlarda bulunan dini görevliler için tutulan yaşlılar evindeki bir grup sabık peder ile kaldıkları evi denetime gelen Kilise görevlisi arasında yaşananlara odaklanan El Club, kilisenin dünü ve bugünü hakkında mukayeseli bir çalışma olarak da dikkat çekiyor. Bu yazıda, Larraín ‘in filminden ziyade söylemleri ve Kilise’ye bakışı üzerinde duracağız.
Yazının bundan sonraki kısmı film hakkında önemli ipuçları içermektedir.
El Club’da çizilen Kilise portresine geçmeden önce Larraín’in hedefini vurmak için kullandığı silaha bakmak gerekir: Pedofili. Kilise’nin yıllardır en zayıf karnı olan pedofili, başlı başına “sorunlu” bir durum; kurum, yapı, kişi fark etmeksizin bu tarz bir vakanın içinde bulunan herkes, ölümcül günahıyla dipsiz kuyunun içine atılır bütün dünya tarafından. Larraín’in, eve yeni gelen pederin peşine takılan ve cinsel yönelimi pederin tecavüzleriyle şekillenen Sandokan karakterini filmin odağına yerleştirmesi ve birçok açıdan kirlenmiş Kilise’nin “evrensel” suçları, günahları yerine daha “bireysel” suçlarını ve günahlarını ön plana çıkartması, anlattığı hikâyenin çarpıcılığını arttırmasına rağmen kümesinin kapsamını daraltıyor. Yönetmenin, basit ve kolay olanı, soyut ve zor olana tercih etmesi ve üzerinde ön kabul oluşan bir durumu “kullanması”, Kilise ile hesaplaşma söyleminin zarar görmesine ve meselenin içe dönükleşmesine neden oluyor.
Larraín, El Club’da bireyleri kurumlarla özdeşleştirerek, işlenen günahların ve sevapların o kişinin ve ait olduğu kurumun hesap defterine de işlenmesi gerektiğini vurguluyor. Yıllarca orduda görev yapan Peder Ortega’nın işlenen cinayetler karşısında sessiz kalması, Peder Vidal’ın pedofilliği, Sandokan’ın maruz kaldığı durum bireylerin olduğu kadar çalıştıkları kurumun, Kilise’nin günahlarıdır diyen Larraín’in, Kilise’yi “eski” ve “yeni” diye ikiye ayırdıktan sonra bu günahları pay etmesi; getirdiği söylemin kendi sorunsalını doğurmasına kapı açıyor: Suçlu Kilise mi, eski Kilise mi? Evi denetime gelen Peder Garcia, kendisinin ve evde kalan pederlerin vurguladığı gibi, yeni Kilise’nin temsilcisidir ve amacı evi kapatmaktır. Bir tarafa günahlarına rağmen kendisine hizmet edenlere bakan eski Kilise’yi, diğer tarafa eski Kilise’nin artıklarını temizlemeye çalışan yeni Kilise’yi yerleştiren Larraín’in bu tercihi, Kilise’den hesap sormak yerine Kilise’yi içsel bir hesaplaşmayla baş başa bırakmayı istediğinin göstergesidir.
Larraín, eski Kilise’nin eylemleri üzerinden yeni Kilise’yi olumlamanın yanında, Peder Garcia’nın ve diğerlerinin Sandokan’a (soruna)bakış açıları üzerinden Kilise’nin iki dönemi arasındaki teolojik farklılıklara da dikkat çekiyor. Eski Kilise, Tanrı’nın gazap yönünü ön plana çıkartan ve işlediği günahla yüzleşmek yerine onu ortadan kaldırmayı tercih eden bir kurumdur. Bu nedenle pederler, bir günahın sonucunu ortadan kaldırmak için yeni günahlar işlemekten çekinmezler ve Kilise’nin klasik yöntemi olan “kitleleri kullanma” ile Sandokan’ı oradan uzaklaştırmaya çalışırlar. Yeni Kilise ise, Tanrı’nın rahman ve rahim sıfatlarını ön plana çıkartan, insanların hatalarıyla yüzleşmesine olanak sağlayan bir kurumdur; Peder Garcia, bölge insanı tarafından dövülen Sandokan’ı “tek başına” sırtlayarak eve getirir ve pederlere “kefaret” şansı sunar. Tanrı’ya atfedilen özelliklerden hangisini ön plana çıkardıklarına ve kullandıkları yöntemlere bakarak Kilise’nin dününü ve bugünü değerlendiren Larraín, bir iki cılız söylem dışında yeni Kilise’ye eleştiri getirmeyerek, bu dönemki anlayışın eskiye oranla daha ulvi ve çıkış noktasına yakın olduğunu vurgulamaktadır.
El Club, bakış açısına göre, Kilise’nin ipliğini pazara çıkartan veya Kilise’nin geçmişini bugününden ayırarak onu temize çekmeye çalışan bir film olarak nitelenebilir; her iki önerme için yeterli veri mevcut filmin içerisinde. Sinemasal bütün görevlerini eksiksiz bir şekilde yerine getiren ve olduğundan farklı görünmeye çalışmasına rağmen fikri açıdan doyurmayı başaran El Club’ın Larraín sinemasının seyrini ve gelişimini ne yönde etkileyeceğini ise zaman gösterecek.