24.08.2022
Hannibal: Kişiliğin Kişiliğim
Halil İbrahim Sağlam
Thomas Harris’in kitabındaki bir kurgusal karakter olarak artık klasik haline gelen ve daha çok Anthony Hopkins ile özdeşleşen, hem psikiyatrist hem insanları öldürüp yiyen bir seri katil olan Dr. Hannibal Lecter, en son 2007’de Gaspard Ulliel tarafından canlandırılan Hannibal Rising filmi ile karakterin gençlik dönemine odaklanmıştı. 2013’te gelen Hannibal dizisi ise karakterin orta yaş dönemine odaklanarak suçlu profili çıkarmakta uzman olan ajan Will Graham ile olan ilişkisini ve rekabetini gözler önüne seriyor. Mads Mikkelsen tarafından canlandırılan Hannibal, kimilerince Anthony Hopkins’i bile geride bırakan bir karakter profili çizerek şimdiden büyük bir hayran kitlesi kazanmış durumunda. Gün geçtikçe daha da popülerleşen ve tiryakilik yaratmaya başlayan Hannibal dizisinin şimdilik iki sezonu yayınlandı ve bu iki sezonu ayrı ayrı ele almak gerekiyor.
1. Sezon – Psikolojik Tahliller
Dizinin ilk sezonu salt Hannibal karakteri üzerine bir dizi olduğunu düşünenleri yanıltacak bir niteliğe sahip. İlk sezon özelinde Hugh Dancy tarafından canlandırılan özel ajan Will Graham’ın başrol, Dr. Hannibal Lecter’ın ise daha çok karizmatik bir yardımcı rol gibi sunulduğunu söylemek doğru olacaktır.
Her bölüm işlenen yeni bir cinayete odaklanan dizi, temelde bu cinayetleri işleyen “Chesapeake Matadoru” isimli katili yakalamayı hedef alıyor. İşlenen cinayetleri çözmek için keskin bir zekaya sahip olan ve neredeyse şizofrenik bir hayal gücü olarak tanımlayabileceğimiz çözüm yeteneğine sahip olan Will Graham’ın FBI tarafından tutulması dizinin esas dinamiğini oluşturuyor. Her bölümde daha çok “gore” nitelikler taşıyan ceset görüntüleri Graham’ın gözlerini kapatıp cinayet mahallini gözünde sıfırlayarak kendini katil yerine koyup olayı yeniden canlandırmasıyla görsel açıdan yenilikçi bir yapıya bürünüyor. Hızlandırılmış görüntülerle olay yerinin sıfırlanması, yavaşlatılmış karelerle gerilim unsuruna başka bir boyut getirmesi, her seferinde daha da ilginçleşen garip rüya ve halüsinasyon sahneleriyle metafor patlaması yaşatması dizinin biçimci açıdan kendine has oluşturduğu önemli unsurlar. Kimi karakterlerin bir bölüm gözüküp birkaç bölüm ortadan kaybolması, sonra tekrar hiçbir şey yokmuş gibi diziye devam etmesi de kişisel olarak sevdiğim marjinal tercihlerden.
Will ve Hannibal’in psikiyatri seansları dizinin karakter psikolojilerini çözümlemede en önemli unsur. Hannibal’in ofisi bir nevi tüm karakterler için hem terapi hem de nefis yemekler yiyecekleri bir lokanta niteliği taşıyor. Sanrılar ve gel gitler içerisinde boğuşan Graham’ın Hannibal ile hasta doktor ilişkisinden ziyade bir dost olarak dertleşme işlevi gören seansları karakterlerin zeka anlamında birbirlerine yakın olduklarını farketmeleriyle her seferinde birbirlerine daha fazla hayran olmalarına yol açıyor. Sezon sonuna doğru Will’in Hannibal’dan şüphelenmeye başlamasıyla sevgi-dostluk-hayranlık duygularının yanına sıkı bir nefret ve rekabet unsuru da eklenmeye başlıyor.
Dizinin ilk bölümünde Will’in hayatında işlediği ilk cinayetin ardından Abigail karakteri hem Will hem de Hannibal için ayrı bir önem arz ediyor. Hannibal’ın bir sahnede söylediği “Biz onun gerçek babalarıyız” sözü her şeyi özetler nitelikte. Abigail, Will için önemli bir zayıf nokta, hem babasını öldürdüğü için onun hayatını mahvettiğini düşünerek girdiği suçluluk psikolojisi, hem de ona karşı duyduğu özel bir sevgi var ortada. Hannibal’ın ise Abigail’in suçlarının izlerini silerek gizli himayesi altına alması ve onu kendi suçlarının sırrına dahil etmesi sevgiden ziyade bir seri katil olarak onu yönlendirme isteğinden doğuyor.
İlk sezonda genel olarak Will’in üzerine kurulu olan, sanrılar ve psikolojik tahlillerin cirit attığı yapı ikinci sezonda Hannibal’ı daha çok ön plana çıkarmaya başlıyor. Hannibal’ın öldürme eylemleri daha somut bir şekilde sunulmaya, öldürdüğü insanların organlarını kesip yediği ve konuklarına servis ettiği daha net donelerle gösterilmeye başlanıyor.
İkinci sezonun açılış sahnesi ilk sezonun psikolojik tahlilleri ve kısmen muğlak yapısından net bir şekilde ayrılan, gelecek bölümlere dair beklenti yaratmayı amaçlayan şok edici bir çatışma sahnesiyle başlıyor. Olayların o sahneye nasıl geldiğini elbet sezon finalinde öğreniyoruz, dizi bu sahne özelinde herhangi bir şaşırtma yapmayı tercih etmiyor (finaldeki twistler hariç). Dizinin finaldeki twist’inin de “hayret edilecek, hiç beklenmedik bir hamle” olduğunu öne sürmek zor, zira dizinin yapısının git gide “her an her şey olabilir” yapısına bürünmesi şaşırtıcı etkileri git gide azaltıcı bir etki işlevi görüyor.
Will ve Hannibal nasıl Abigail’i bir “baba” olarak paylaşıyorlar ise, bir sevgili olarak da Dr. Alana Bloom’u aynı şekilde paylaşıyorlar. Özellikle üçünün aynı yatakta gösterildiği hayali sahne bu noktada fazla kör göze parmak bir nitelik taşıyor, zira ikinci sezonda her şey Will ve Hannibal karakterlerini “nasıl da aynıyız” şeklinde denkleştirmek üzerine kurulu. Will’in bir ajan olmaktan çıkıp Hannibal’ın etkisine kapılarak bir katil profiline sokulmaya çalışılması, birbirlerine bakışlarının çok yakın planlarla verilerek, bazen suratlarını da kurguda iç içe geçirmek suretiyle ikisinin aynı kişilikteymiş gibi gösterilmesi gibi durumlar samimi bir izlenim yaratmıyor, çünkü bu yıllarca birçok filmde kullanılan oldukça basit bir yöntem. İlk sezonun psikolojik tahlillerle dolu yapısı burada kendini daha çok artistik hareketlere, Hannibal’ı tanrılaştırmaya (ki finalde bu duygu tavan yapıyor) ve karakterlerin zaten birbirlerine karşı oynadığını bildiğimiz akıl oyunlarına, ego savaşlarına bırakarak yer yer sündürülmüş hissiyatı yaratıyor.
Will ve Hannibal karakterlerini birbirlerinin yüzlerinin içine geçecek kadar yakınlaştırmak, hatta bazı sahnelerde (mesela Hannibal’in elleriyle Will’in yüzünü avuçlarının içerisine alması) fazla yakınlaştırmak kimilerinde homo-erotik bir yaklaşım hissi uyandırmış olsa da bunu bu karakterler özelinde kişisel olarak kabul etmiyorum. Birbirine karşı olan sevgisi, saygısı, dostluğu ve hayranlığı aşırı şekillerde yaşayan iki erkeğin arkadaşlığını hemen homoseksüelliğe ve cinselliğe yormak bana oldukça gülünç geliyor. Bu tür bir yorum kimilerince Bizim Büyük Çaresizliğimiz’deki Ender ve Çetin karakterleri için de söylenmişti, ki ortak noktaları yine bir “kadın”dı. Orada samimi iki arkadaşın karşılıklı dans etmesini, burada ise birbirlerinin zekasına olan hayranlıklarını son derece düz mantık bakarak eşcinsellikle ilişkilendiren (okuduğum bir yazıda bir yazar Hannibal ve Will arasındaki duygusal birlikteliğin cinsel birleşmeyle sonuçlanacağı beklentisini yarattığını söylemiş!) kişilere sinefil bir arkadaşımın söylediği şu cümle gelsin: “Frodo ile Sam ne kadar eşcinselse Ender – Çetin ve Hannibal – Will de o kadar eşcinsel!”
[youtube url=”http://www.youtube.com/watch?v=3OVPap72aXE”]