13.05.2016
Human Capital: Daha İyisini Görmüştük
İtalya’nın Donatello ödülleri başta olmak üzere birçok ödül toplayan ve İtalya’nın Oscar yarışına göndereceği film olarak öne çıkan Human Capital, özünde kapitalist dünyayı eleştiren bir yapım. Pek tabiî ki kapitalizm eleştirisi gibi bir seçimi duyunca izleyeceklerde sıkı bir eleştiri beklentisi doğuyor. Oysaki film merkezine aldığı üç beş kişiyi ve yaşanılan altı aylık bir süreci çeşitli açılardan vermekten başka bir şey yapmıyor. Sözleri özensiz, yapısı kırık…
Film günümüz olarak kabul ettiğimiz reel zaman diliminde açılıyor ve hemen ardından altı ay öncesine dönüyor. Oradan itibaren film bölümlere ayrılıyor. Bu yazdıklarım film hakkında bir şey açık etmiyor, yani okuyanlar için “sürpriz bozan” bir seçim yok, içiniz rahat etsin.
Filmin dört bölümlük parçalı yapısı her parçayı birleştiren zaman dilimiyle bir araya toplanıyor. Yukarıda dediğim gibi günümüzden altı ay öncesi ve hemen ardından günümüz reel zaman diliminde geçiyor olaylar. Büyük bir evde yaşayan zengin bir aile (Bernaschi’ler), onlara yaklaşmaya çalışan başka bir ailenin babası (Dino Ossola) ve o babanın kızı (Serena Ossola) filmin öne çıkan tiplemeleri. Filmin ilk bölümü de Dino’ya ayrılmış. Aslında ilk bölümden pek bir şey anlaşılmıyor yani kimin iyi, kimin kötü olduğu pek belli olmuyor. Ancak zengin ailenin mutsuz kadını Carla ile seyirci bir şeyler sezinlemeye başlıyor. Tipik bir sömüren klişesi üzerinden okumlanıyor Bernaschi’ler. Aslında yüzeylerindeki parıltılar silindiğinde nasıl bir yalan üzerinde yaşadıkları da ortaya çıkıyor tabiî. Ancak esas ikiyüzlülük zenginliğe ulaşmakta sınır tanımayan küçük burjuva tiplemesinde. Yani Ossola ailesinin babası Dino’da. Zenginlik görüntüsünün bir köşesinde her daim bir yama gibi duran Dino tiplemesi zaten film boyunca o sülük halini üzerinden atamıyor. En ufak bir özdeşim kurmak istemeyeceğiniz bir tipleme haline geliyor. Yani sadece sömürene, zengine değil; eline fırsat geçse kendi sömürü dünyasını yaratacak ufak sermayeye de ısınamıyorsunuz. Zaten çizdiği insan modellerine en ufak bir sempati duymamızı istemiyor gibi Paolo Virzi.
Filmin hikâyesinin yanında parçala anlat üzerinden giden yapısı da sıkıntılı. Çünkü ilk bölüm bittiği andan itibaren anladığınız tekrar üzerinden yürüme hali filmi sıkıcılaştırıyor. Altı ay öncesi ve şimdi zaman dilimleri üzerinden üç kişinin yaşadıkları aslında onların gözünden verilen hikâye parçacıkları değil. Sadece onlarla ilgili kısımlara daha fazla yoğunlaşma hali hâkim bölümlere. Yani yönetmen kendi bakış açısını koruyor bölümler üzerinde. O yüzden kurgu üzerinden gerçeklik algısı ile oynama hali yok filmde. Seyirci için birkaç sürpriz elbette mevcut. Yani filmde çözmeye çalıştığınız suç hali üzerinden tahminler yapar hale gelmek filme ilgiyi ayakta tutuyor diyebiliriz.
Human Capital’i izlerken aklıma hep I am Love (2009) filmi geldi. Yapısı veya başardıklarıyla ilgili değildi bu hatırlatma. Ancak başaramadıklarıyla ilgili olabilir. Çünkü yine İtalya’dan çıkmış bir burjuva eleştirisi olan I am Love, yarattığı kadın karakter Emma üzerinden çok iyi başarabiliyordu ele aldığı sınıfı delik deşik etmeyi. Human Capital’de bunu Carla üzerinden yapmaya çalışmış gibi bir paralellik kurulabilir iki film arasında. Ancak dediğim gibi I am Love, Human Capital ile karşılaştırıldığında ele aldığı konuyu sapmalar ve eksiklikler yaşamadan derinlemesine anlatmayı başarabilen bir film. Human Capital bölümlenen yapısıyla hikâyede birlik kurmaktan ziyade tekrara düşüyor ve nafile bir çaba sırtlanıyor omuzlarına. Son tahlilde ortaya daha iyilerini gördüğümüz bir eleştiri filmi çıkıyor.