23.05.2016
VİZYON DIŞI: Maradona by Kusturica
Dom za vesanje (1988), Arizona Dream (1992), Underground (1995) gibi filmlere imza atan yönetmen Emir Kusturica’nın, birçok insana göre gelmiş geçmiş en iyi futbolcu olarak gösterilen Diego Armando Maradona’yı anlatan “Maradona by Kusturica” belgeseli bu hafta vizyon dışının konuğu. Aynı zamanda dün (24 Kasım) doğum günü olan Kusturica’nın bir filmini değerlendirmenin de hoş olacağını düşündüm.
Reklam filmlerinde bile karşımıza çıkıp, son zamanlarda çok dile getirilmeye başlandı; ‘futbol, asla sadece futbol değilldir’ sloganı. Hatta Simon Kuper’in Türkçeye bu isimle çevrilen bir kitabı da var. Peki nedir futbol ya da nasıl bakmak gerekir? Günümüzde futbol piyasasının geldiği durum, endüstriyel futbol deyiminin literatüre geçmesi, harcanan paralar, yaşanan skandallar düşünüldüğünde izlediğimiz şey sadece bir oyun mu yoksa görülen tablonun ardında saklı olan birçok durum mu var ? Bu tip durumlara genellikle taraftar toplulukları gözünden bakılıp, cevap alındığı, toplumsal meselelerde bu grupların önemli bir etken olduğu, kulüp tarihlerine sahip çıkarak, geleneklerinden kopmadıkları ve bu şekilde mücadele ettikleri bilinen bir gerçek. Kusturica ise bu belgeselle kamerasını dünyanın gelmiş geçmiş en iyi futbolcusuna tutuyor. Maradona’nın çocukluğuna, özel hayatına, futbol dünyası hakkındaki görüşlerine ve politik tutumuna yakın mercekle bakma şansına erişiyoruz. Yönetmen-Maradona ilişkisinin sıcaklığı ve Maradona’nın verdiği içten, samimi yanıtlar sayesinde de belgesel doğal bir yapının etrafına örülüyor.
Belgesel, diğer durumlara göre; üç noktaya daha fazla değiniyor. Bunlardan ilki “yüzyılın golü” ve “Tanrı’nın eli” olarak kayıtlara geçen, 1986 Dünya Kupası’nı Arjantin’e kazandıran Maradona’nın o maçtaki performansı ve bu performansı, özellikle de “Tanrı’nın eli” olarak adlandırlan golü sayesinde onun ilahi bir güç haline gelmesi, ikincisi politik görüşleri, üçüncü durum ise uyuşturucu kullandığı dönemle ilgili duyduğu pişmanlık ve kendini eleştirdiği bölümler.
Maradona, özel hayatında yaptığı hataların farkında olup, bu hatalardan bir şekilde geri dönmeyi başarmış olsa bile, belgesel boyunca öz eleştiri yapmaktan da geri durmuyor.
Maradona’nın politik görüşleri, Küba sevgisi, Fidel’e olan hayranlığı, Amerika’nın Güney Amerika devletlerine karşı yürüttüğü politikalara karşı verdiği yanıtlar, belgeselde çok net bir şekilde gösteriliyor. Siyasi görüşü ve federasyonlar ile FIFA hakkındaki yorumları, onun ağzından dinlediğimizde ‘futbolun, asla sadece futbol’ olmadığını anlıyoruz. Halkla bu denli bütünleşen bir sporun, toplumsal etkileri üzerine daha da düşünmeye itiliyoruz.
Kusturica, herhangi bir ajitasyona yer vermeden, olanı aktarıyor perdeye. Maradona’nın rahat tavırları sayesinde de ortaya neşeli diyebileceğimiz bir iş çıkıyor. Maradona, söyledikleriyle, gösterdiği mücadele ile büyüklüğünün nereden geldiğini göstererek, “yaşayan Tanrı” olduğunu ispatlıyor.