06.05.2016

SİNEFİL GÜNLÜĞÜ: Mr. Freedom (1969)

1969 yapımı Mr. Freedom yönetmen ve senarist William Klein’ın Amerika’yı taşa tuttuğu ironik bir karikatür film. İsminden başlayarak müthiş bir kara mizah örneği sunan Mr. Freedom (filmde Freedom’ı John Abbey muhteşem bir absürd havayla canlandırıyor) 1969 yılında çekilmesine rağmen zamanı aşan ve günümüzde de söylediklerinin kat be kat arttığını gördüğümüz bir hikâyeye sahip. Peki kimdir bu Bay Özgürlük ve neler söylemektedir? 

Filmin konusunu basit bir şekilde özetleyecek olursak şöyle diyebiliriz: Görevden göreve koşan Bay Özgürlük’ün, özgürlüğe kavuşturulması ve kendi iç bunalımlarından kurtarılması gereken Fransa’ya gidişi üzerine gelişen olaylar, filmin ilk planda görünen hikâyesinin temel noktaları. Tabii bu görünen yüz; ardında yıllardır muzdarip olduğumuz müthiş bir Amerikan emperyalizminin temel taşları, ahlak yönünden iki yüzlülüğü aşıp çok yüzlülüğe geçen bir küstahlık hali ve bunları bünyesinde toplayan düpedüz kaba, zalim bir insan (Amerikan prototipi) Mr. Freedom yani Bay Özgürlük var!

İlkin fiziksel açıdan bakarız ya insana, ilk gördüğümüz şekildir ya; buna binaen Bay Özgürlük’ün kıyafetinden başlayarak tam bir kaba saba insan örneği olduğunu söyleyebiliriz. Tipik rugby kıyafeti içinde hem olduğundan daha iri görünen hem de daha rahat etrafa zarar verebilen bir kişi düşünün. Buna bir de bu kabalığı kendi hakkı olarak gören kibri ekleyin. Üstüne üstlük dünya barışını sağlama, her istediği ülkenin iç işlerine karışabilme, özgürlüğün kurallarını belirleyebilme hakkını (ki böyle bir hak varsa) elinde tutabilme gibi görevleri misyon edindiğini düşünün. İşte karşınızda Bay Özgürlük! Aslında ne kadar tipik değil mi? Sam Amca’nın direktiflerini yaymak üzere canının istediği yerde canının istediği “demokrasi”yi empoze etme yoluyla insanlığın huzuruna sunan Bay Özgürlük, tam da bugünün dünyasına 69 yılından bir pencere açan ve güncel söylemi bu damardan yakalayan bir film.

Özgürlük köleliktir 

Filmde geçen ve kendi içinde acı bir ironi barındıran “özgürlük köleliktir” söylemi, 1984 romanından da aklımızda kalabilecek bir söylem. Tabii ki filmde sunulan ve ismindeki zıtlıktan da yola çıkılarak varılacak netice bu; buradaki özgürlük tabii ki kölelikle eşdeğer. Sonuçta özgürlüğü parayla satın alan, daha doğrusu paranın boyunduruğu altında tutan bir zihniyet için özgürlüğün kölelik olması kaçınılmaz bir sonuç. Ancak özgürlük kelimesinin içinde barındırdığı anlamla kölelik kelimesinin yan yana gelerek oluşturduğu bu ikili söylem, filmin ironik yağısını besleyen bir damar. Amerika’nın kurallarıyla oynanan bir oyunda size ne yapacağınızı söyleyen (direktif veren demek daha doğru olacaktır) bir taraf, size hangi şartlarda özgür olacağınızı buyuruyor. Yani “böyle buyurdu Sam Amca” dedirtiyor açıkça.

Dünyaya “biz” ve “diğerleri” penceresinden bakan dar bir zihniyetin kaba kuvvetle buluştuğu noktalarda yaratılan komik anlar filmin yergi gücünü kuvvetlendirirken filme acı bir karikatür havası da kazandırıyor. Bu bir kazanım çünkü filmi daha alegorik bir havaya sokuyor. Ciddi bir siyasi söylemin böylesi komik tiplemeler ve atmosferle sunulması zaten başlı başına filmi izlenir kılmaya yeterli bir sebep. (Burada 2004 yapımı Trey Parker filmi Team America’yı hatırlatmakta da fayda var. O da aynı damarlardan beslenerek tipik bir Amerika dış politikası ironisi yapıyor ve çift anlamlı diyaloglarıyla Amerikan değerlerine veya değersizliklerine bakıyordu) 

Bay Özgürlük’ün Fransız küçük bir çocuğun “seni kimse sevmiyor” demesiyle bunalımın eşiğine düşmesi ve sonra bundan çabucak sıyrılıp yine bildiğini okuması, finaldeki komik ama bir o kadar da acı bir kendiniz bilmezlik hali izleyiciye yeteri kadar anlamlı gelecektir kuşkusuz. Özellikle bugünü de düşündüğümüzde Bay Özgürlük’ün yılları aşıp gündemini koruyan hikâyesi, her ne kadar “biz bunları aslında biliyoruz” cümlesini izleyiciye söyletse de, üslup açısından da izlenmeyi hak eden bir yapım.