01.06.2016
Nilüfer Açıkalın’la Şipşak
1- Sinemada izlediğiniz ilk film?
Kumburgaz’da büyük bir aile olarak yazları geçirdiğimiz evlerimizin yanında dayımın bir yazlık sineması vardı: ‘Sadabat Sineması’, ilk filmlerimi orda izledim hatta filmler başlamadan önce perdenin önündeki sahnede oyunlar oynardık ve seyirci olgusu ilk o çağlarda aklıma kazınmıştı gerçi bizi anne babamızdan başka izleyen olmazdı onlar da kollamak maksadıyla izlerdi ama benim duygum hiç öyle değildi. Jerry Lewis filminde gülmekten katıldığımı hatırlıyorum ve ilk aşkım Stewe McQueen’i o sinemada görüp sevdim. İsmini hatırladığım filmse ‘Doğmak İstemiyorum’ adlı bir korku filmi. O gün bu gün kötü filmlerin hele ki kötü korku filmlerinin yanından geçmem.
2- Kendinize en yakın hissettiğiniz film?
“Karamazovi”. Petr Zelenka adlı Rus yönetmenin filmi, Dostoyevski’nin Karamazov Kardeşler adlı eserini oynamak için turneye çıkan bir grup tiyatrocunun hikayesi. Filmde olağanüstü bir duygu yoğunluğunun yanısıra zaman-mekan algısını tersyüz ederek seyirciyi daima ters köşeye sıkıştıracak bir kurgu var, oyunun temasını ve gerçekliği harmanlayıp dehşet ve hayret duygusunu daima ayakta dipdiri tutuşuna hayran kaldım. Ayrıca oyunun içeriğindeki dramla oyunun sergilendiği eski bir fabrika olan mekandaki bazı işçilerin hikayesinin yarattığı gerçeklik hissi oyunun mu yoksa hayatın mı daha dramatik olabileceğini her sahnede sorgulatması açısından benim için unutulmaz bir izlenceydi.
3- Yarısında çıktığınız film var mı?
Evet çok var. Üç yılı aşkındır televizyonum yok ve günde en az iki film izliyorum ve artık kötü filmlere tahammül etme özelliğimi kaybettim. Eskiden emeğe saygı falan filan diye izlemişliğim var ama şimdi kendi zamanıma daha çok saygı duyuyorum. Hafif, romantik, sonu belli, sabun köpüğü yapımlara özellikle sinir oluyorum. Sinema önemsediğim bir sanat dalı ve ülkemizde büyük zorluklarla yapılıyor, kötü yönetmenlik kötü oyunculuk bir yere kadar ama zeka pırıltısı olmayan senaryolara tahammülüm yok. Film ismi veremem çünkü hafızamda çöp toplamayı sevmiyorum.
4- Bu rolü ben oynamalıydım dediğiniz bir rol var mı?
Hayır yok.
5- Uykunuzu kaçıran bir film var mı? (Korku filmi olmak zorunda değil)
Etkilendiğim yapımlar bir nevi katharsis yarattığı için genelde güzelce uyurum. Benim uykumu kaçıranlar gerçekler, madenlerin çökmesi, gaz fişeğiyle kör olan gözler, kendi polisi tarafından öldürülenler, tecavüz mağdurları, çocuk gelinler vs.
Çok etkilendiğim filmler ve yönetmenler arasında ilk sıraları Kieslowski’nin üçlemesi özellikle Mavi, Lars Von Trier, Angelopoulos, Passolini, Peter Greenaway, Haneke filmleri… Bunlar uykumu kaçırmaz ama rüyalarımı etkiler.
6- Hâlâ izlemediğiniz için utandığınız bir film var mı?
Ne utanacağım, utanacak bir şey yok… Hayat uzun, geçmek bilmiyor zaten, hepsi sırada izleyeceğim elbet. Mesela ilk önce Kış Uykusu’nu izleyeceğim. Vizyonda olduğu tarihte yurt dışındaydım şimdiyse izlemek için sabırsızlanıyorum bu utanmaktan çok heyecan biriktirmek anlamını taşıyor.
7- Sinemada kahramanınız kim? (Gerçek ya da kurgusal olabilir)
Alan Pakula’nın “Sophie’nin Seçimi” filmindeki Sophie hem kahraman hem de anti kahraman olması açısından beni en çok etkilemiş karakterlerden biridir.
8- Sizin için bir filmde öncelikli olan hikaye mi yoksa teknik / görsellik mi?
Hikâye çünkü senaryo işin bel kemiğidir ayakta durabilmesini sağlar. Bir film iyi bir duyguyla aktarılmışsa yani yönetmende sinemaya uygun bir ruh varsa teknik yeterlilik ya da yetersizliğin bir önemi yoktur. Yaratıcılık dahiyane bir durum ve en yetersiz koşullarda kendini gösterince etkisi daha büyük olabilir.
9- İçinde bulunmak istediğiniz bir proje ya da çalışmak istediğiniz bir yönetmen var mı?
Senaryo iyiyse yönetmen de iyidir. İyi yönetmen kötü senaryo çekmez. Kısaca benim kıstasım yönetmen değil senaryodur.
10- Hayatınız film olsa adı ne olurdu?
Üzerinde çalışacağım bir gün ve adını koyacağım ama henüz bunun için çok erken.
11- AVM sineması mı sokak sineması mı?
Sokak sineması elbette çünkü AVM’lerden nefret ediyorum.