11.05.2016

Modern Klasikler: Pan’s Labyrinth

İyi ve kötünün mücadelesinde Ofelia’nın düşsel dünyasıyla İspanya iç savaşının faşist gerçekliğinin paralel olarak anlatıldığı, Javier Navarrete’nin unutulmaz müzikleri ve Guillermo Navarro’nun muhteşem sinematografisiyle akıllara kazınan bir Guillermo Del Toro şaheseri El Laberinto Del Fauno/Pan’ın Labirenti.

Annesinin yeni eşi Yüzbaşı Vidal’e ısınamayan ve bu konuda da haklı olduğunu film boyunca gördüğümüz Ofelia, Alice misali kapıldığı düşsel dünyada Franco’nun faşist figürlerinden biri olan üvey babasından kaçarken bir başka canavar Pan’la karşılaşır. Pan Ofelia’ya geçmesi gereken ve sembollerle yüklü 3 test sunar. Ofelia bu testleri geçmeye çalışırken bir yandan da Franco rejiminin acımasız gerçekleriyle yüzleşmek durumundadır.

Bir çocuğun gözünden anlatılan savaş dramlarının en güzel ve en sevilenlerinden biri olan Pan’ın Labirenti, benzer yöntemi belirlemiş birçok filmden ayrıldığını hemen hissettirir izleyiciye. Amaç iki dünya arasında bir seçim yapmak ya da Ofelia’ya inanıp inanmak değildir aslında. Karanlık iki dünyada da karanlıktır. Ne de olsa, gerçek dünyadaki canavarlar insana bir seçim hakkı tanımaz, kişiyi adil sınavlara tabi tutmazlar çoğu zaman. Bu durumda, Ofelia’nın bu fantastik dünyaya mutsuz gerçekliğinden ve kanlı rejimden kaçmak için mi sığındığının bir önemi kalmaz. Pan’ın yöntemlerinin korkunçluğu Yüzbaşı Vidal ve muadillerinin yöntemlerinin korkunçluğuyla paraleldir ve hangi dünyanın daha korkunç veya daha güzel olduğunu sormak bu durumda anlamsız hale gelir.

Ofelia’nın gerçek dünyada düştüğü tehlikeli durumlar ne düşsel dünyada yaşadığı tehlikeleri bastırır ne de bu düşsel dünyanın korkunç tehlikeleri etrafındaki faşist zorbalıkları izleyiciye unutturup ikinci plana atar. Filmdeki renk kullanımı iki dünyanın kendi içlerinde vurgulanması için başlarda bariz bir araçken, bir süre sonra iki dünyanın iç içe geçişi görselliğe de yansır. Ofelia’nın düşsel dünyada yaşadıklarını gerçeklerden kaçış olarak kestirip atmak haksızlık olacaktır. Her iki dünyanın rahatsız edici atmosferi, Ofelia’nın yaşadıklarını bir yüzleşme olarak da görebilmemize olanak sağlar. Filmin en önemli başarılarından biri, iki dünyanın aynı etkiyle sunulmasıdır. Bu sebeple, finalde Ofelia’nın akıbeti izleyiciye bırakılır. Her ikisi de bir özgürlük mücadelesidir ve biri diğerini önemsiz kılmaz.

Guillermo Del Toro denince çoğumuzun aklına hala Pan’ın Labirenti’nin gelmesi boşuna değildir. Görsel zenginliğe önem veren bir yönetmenden fazlası olduğunu faşizm karşıtı alegorik bir filmle göstermiş, kurgusuyla bir o kadar hayran bırakmış, sonunda da boğazımızı düğümleyerek duygusallığın dozajını artırmıştır. Son sahnelerde darmaduman eden Guillermo del Toro aslında büyükler için karanlık bir masal anlatmıştır. Her izlendiğinde aynı vurucu etkiyi yapan ve her seferinde yeni bir şeyler keşfettiğimiz o özel filmlerdendir El Laberinto del Fauno/Pan’ın Labirenti.