28.09.2022

Pera Sohbet: İlker Savaşkurt ile Reflection (Akis) Üzerine

“Türkiye, bir ilk filmci yönetmenler mezarlığına dönüştü”

Klasik anlatı kalıplarını reddeden ve yenilik peşinde koşan filmler, başarılı olduğu takdirde bunun karşılığını seyirci özelinde fazlasıyla alır. İlk uzun metrajı Damat Koğuşu ile dikkatleri üzerine çeken İlker Savaşkurt’un ikinci filmi Reflection (Akis), bir süre önce vizyonda seyircisiyle buluştu. Dünya prömiyerini yaptığı 16. Harlem Uluslararası Film Festivali’nde “En İyi Yabancı Film” ödülünü kazanan Reflection (Akis), Mehmet Kala’nın 2012 yılında kaleme aldığı bir tiyatro oyunundan uyarlama. İngilizce olarak çekilen bir Türk filmi olma özelliği taşıyan filmin oyuncu kadrosunda ise Selçuk Yöntem, Taro Emir Tekin, Yasemin Szawlowski, Ali Süreyya Tuncer, Elit Andaç Çam ve İbrahim Aköz yer alıyor. İstanbul’un turistik açıdan popüler bir noktasında yer alan bir otelde geçen fantezi türündeki Reflection (Akis), aynı otelde bir araya gelen farklı milletlerden insanların yalanlar, yüzleşmeler ve erken bir kıyamet etrafında birleşen hikâyesini anlatıyor.

Filmin yönetmeni İlker Savaşkurt ile gerçekleştirdiğim bu röportajda filmi, hikâyesi, çekimleri, gelecek hedefleri ve merak ettiğim başka pek çok konuyu konuşma fırsatı buldum. Keyifli okumalar.

Dilerseniz ilk olarak filmin hikâyesinin oluşum sürecini konuşarak başlayalım. Mehmet Kala’nın 2012 yılında kaleme aldığı bir tiyatro oyunundan uyarlanan filmin hikâyesi nasıl ilerledi?

Damat Koğuşu vizyona girdiğinde, İstanbul’a geri dönmüştüm ve başka bir yere taşınmıştım, tamamen boş bir evde duruyordum. Sürgün Türküleri: Yılmaz Güney ile Fransa’ya taşınmış, proje sonrasında ise Tallinn Estonya’ya yerleşmiştim. Tekrar İstanbul’a dönme kararı ve yeni başlangıçlar arasında git gel yaparken kendimizi ve işlerimizi düşündüm. Şu ana kadar yaptığımız ve ilgilendiğimiz işlerin hep sosyal gerçekçi bir noktada durduğunu fark ettim. Evet, muhalif kişilikleriz ama başka tarzları da seviyoruz diye düşündüm. Mehmet’le paylaştım Akis’i film yapma fikrimi. Mehmet’in yazdığı hikayede Sodom, Raven ve Shadow vardı ve tek bir otel odasında geçiyordu. Resepsiyonist Ashu gibi ve otelin diğer misafirleri gibi karakterleri düşündüm o ara. Onları geliştirdim. Mehmet de çok hızlı bir şekilde senaryolaştırdı.

Bir edebiyat eserini sinemaya uyarlamak hiç kuşku yok ki beraberinde çeşitli zorluklar da getirir. Sizin için bir tiyatro uyarlamasını perdeye aktarmak nasıl bir deneyimdi?

Esasen bunu yaparken hiç zor olduğunu düşünmemiştim. Ama şunu biliyordum, ilk metni hep bir tiyatro sahnesi gibi hayal etmiştim, o yüzden Shadow ve Raven’ın kaldığı oda, insanların girip çıktığı bir tiyatro sahnesi gibi kaldı sanıyorum. O odanın sakinleri asla odayı terk etmedi.

Akis aynı zamanda İngilizce olarak çekilen bir Türk filmi olma özelliğini de taşıyor. Bu tercihinizin sebepleri arasında sanıyorum ki filmin evrensel bir üslup ve konusunun da olmasının önemli bir payı var?

Aslında elbette. Bunu hem deneyimlemek hem de sonrası için filmin evrensel bir yerde durmasına yardımcı olacağı için böyle karar verdik.

İstanbul’un turistik açıdan popüler bir noktasında yer alan bir otelde geçen fantezi türündeki film, aynı otelde bir araya gelen farklı milletlerden insanların yalanlar, yüzleşmeler ve erken bir kıyamet etrafında birleşen hikâyesini anlatıyor. Yerelden evrensele doğru geçen bir hikayenin o hassas dengesini nasıl kurdunuz?

Kurgu sanırım bunun en güçlü elementi. Kurgu sürecimiz pandeminin de araya girmesiyle epey uzun oldu. Konuştuğumuz bir denge varsa bence bunu kurguda başardık.

Alt metinde 7 ölümcül günah olan “kibir”, “açgözlülük”, “şehvet”, “kıskançlık”, “oburluk”, “öfke” ve “tembellik”e göndermeler yapan film, karakterleri ilerleyen her dakikasıyla birlikte birer kapana tıkıyor. Bu noktada Aziz Sodom karakterinin de hikaye içindeki konumlaması önem kazanıyor. Hikayenin altyapısını kurgularken referans aldığınız dini veya başka kaynaklar oldu mu?

Mevlana’dan, Zaratrustra’ya, Paganlıktan, Katolik inançlara epey bir kaynakçamız var.

Filmin yarattığı tragedya, vodvil bir tiyatro oyunu seyrediyormuş hissi, birbirine zıt renklerin deneysel tercihler uğruna kullanılması da kıymetli bir anlatı sunuyor seyirciye. Bu tercihleriniz üretim aşamasında nasıl şekillendi?

Biz üretim aşamasında, başındaki halinden sonuna kadar çok fazla karakter ekledik. Ve tüm bu karakterleri başka başka milletlerden seçtik. Ve bu karakterleri birbirleriyle çarpıştırmaya karar verdik. Bu yüzdendir renkli bir hikaye çıktı. Metin yapısı ve içerikleri olarak ağır bir metin olduğu için, biz filmi rengarenk yapmayı tercih ettik. Karakterleri biraz karikatürize ettik, ortamı da renklendirince bu bize vodvil etkisini verdi. Ortaya karnaval gibi bir şey çıktı.

Bu denli masalsı, karanlık ve karakterlerin temsili bir figür ekseninde tecrit altına alındığı yapımlar, finansal yeterlilikler gerektiriyor. Bu anlamda Akis’i neredeyse tek mekan filmi sayabiliriz ve bu tür yapımların gerektirdiği güçlü sanat yönetimini de gayet iyi kotarmışsınız. Hikayeyi tek mekanda adeta bir tiyatro oyunu gibi sunmak fakat seyirciyi de hikayeden koparmamak adına dikkat ettiğiniz noktalar neler oldu?

Sevgili Erdinç Aktürk’e teşekkürlerimi gönderiyorum. Kendisi harika bir sanat yönetmeni ve çok değerli bir insan. Damat Koğuşu da bildiğiniz gibi tek mekan filmi ve o filmde de kendisiyle çalışmıştım, bu bakımdan birbirimizi tanıyoruz. Sanat çalışmalarımızda doku ve renk zevklerimiz birbirine çok benziyordu Erdinç’le, o yüzden Ashu Otel’in genel yapısını çok çok hızlı kurmuştuk. Tek mekan filmlerinin en tehlikeli yanı monotonluk ve yavaşlık olabilir. Bu yüzden her seferinde farklı ölçekler, dinamik kurgu, fazla açılar dikkat ettiğimiz noktalardı. Ve özellikle kurgusu. Kurgusunda ritimde kalmaya çok çok dikkat ettim.

Selçuk Yöntem başta olmak üzere filmdeki oyunculuk performansları da filmin seviyesini yukarı taşıyan faktörlerin başında geliyor. Oyuncularla çalışma prensibiniz ve oyuncu yönetiminiz nasıl gerçekleşti?

Oyunculara alan açmayı seviyorum. Motomot davranmak hoşuma gitmiyor. Bu yüzdendir sanıyorum seçtiğimiz oyuncular, karakterlerine hep bir şeyler katabilen, bunu önceden tasarlayan, tasarlarken görselliğe dahi etki eden arkadaşlar oluyor. Film dahilinde oynayan tüm oyuncu arkadaşlar inanılmaz performanslar sergiliyorlar. Çok mutluyum.

Film için “Yaşadığımız coğrafyanın geçmişten bugüne gelen sinema alışkanlıklarını bütünüyle reddetmese de ikinci bir kapı açmayı, kendine has bir anlatım biçimi kurmayı amaçladığını söyleyebiliriz” cümleniz mevcut. Kendine has bir anlatım biçimi ile ikinci bir kapı açma eylemi üzerinizde bir baskı yarattı mı? Yarattıysa bunu nasıl aştınız?

Baskı yaratmaktan ziyade bazı aşamadığımız duvarlar var. 70’lerde başlayan Türkiye’deki yönetmenlerin Avrupa yolculuğu, Türk sineması ve onun güçlü karakterlerini çok etkiledi. İyi film yapmak demek Venedik ve Berlin film festivallerine gitmek değil benim bakış açımda. Geçen yıllarda, festivallerden birinde, ulusal yarışmanın karma bir trailer’ını izleyen Almanya’dan gelen arkadaşım, bu trailer’ın tek bir filme ait olduğunu zannetti. Aslında olabilirdi. O neredeyse tek bir filmin trailerı gibiydi.

Türkiye, bir ilk filmci yönetmenler mezarlığına dönüştü; sadece uluslararası arenada, tırnak içinde yüksek kademeli festivallerde bu benzer denklemlerdeki Avrupa seyircisine egzotik gelecek filmler göstermek uğruna… Ben bundan vazgeçiyorum, bu kendi topraklarımda aşabileceğim bir engel mi henüz bilmiyorum. Ama umuyorum yeni sinemacılar bu ölü toprağını üstlerinden atıp, kendi üsluplarıyla daha farklı janrlarda bir Türk sineması ortaya koyacaklar. Çünkü halen Türk sineması diye bir şey yok.

İlk uzun metrajınız Damat Koğuşu’nun ardından ikinci filminize de imza attınız. İlk filme göre daha iyi yaptığınız ve yapmadığınız hatalar neler oldu?

Teşekkür ediyorum. Renk, dekor ve mekan uyumunu, kontrastlarını daha iyi yaptığımı düşünüyorum. Yaptığım hata, tekrar kısa sürede film çekmek olabilir. Damat Koğuşu 14 gün sürmüştü. Reflection (Akis)i 10 günde çektim. Süreyi kısaltmak yerine uzatmalıydım.

İlerleyen süreç için üzerinde çalıştığınız yeni projeler varsa ufak tüyolar paylaşabilir misiniz?

Mehmet Kala ile bir yıldır pişirdiğimiz bir kapalı mekan hikayesi daha var. Ayrıca iki yeni filmle ilgileniyorum.