09.03.2020
Seberg: Fransız Yeni Dalgası’nın Hırçın Kadını
Yazarın Film Puanı: 10/6
Jean Seberg… Kırk yıllık kısa yaşamına birçok şey sığdıran bir isim. Dünya Sinema Tarihi’nde ise kariyerine otuz dört film sığdıran, giyim tarzı ve kısa saçlarıyla dikkat çeken bu güzel kadının hayatı belki de çok bilmediğimiz yönleriyle film oldu. Seberg, oyunculuk kariyerine Otto Preminger’in yönetmenliğini yaptığı 1957 tarihli Saint Joan filmi ile adım attı ama asıl ünü ve kendisini tüm dünyanın tanıması usta yönetmen Jean-Luc Godard’ın 1960 yapımı À bout de souffle (Breathless – Serseri Aşıklar) filmi ile gerçekleşti. Fransız Yeni Dalgası’nın ilk ve en başarılı örneklerinden biri olan film, sinema içerisinde film için atfedilen tüm kuralları yıkarak yeni bir soluk getirmişti. Amerikalı bir aktris olmasına karşın daha çok Fransız filmleri ile tanınan Seberg’ün çalkantılı hayatı Kristen Stewart’ın başrolünde başarılı bir performans sergilediği Seberg isimli filmle vizyonda kendine şans buldu ve bizlere de Seberg’ün hayatının üç dört yıllık kesitine daha yakından bakma fırsatı sunuyor. Filmin değerlendirmesine geçmeden önce dilerseniz konusuna bir göz atalım.
Film, dünya prömiyerini geçtiğimiz sene gerçekleştirilen 76. Venedik Film Festivali’nde yapmıştı. Kristen Stewart’ın başrolünde yer aldığı film, Jean-Luc Godard imzalı À bout de souffle (Breathless – Serseri Aşıklar)‘deki rolü ve performansı sonrası uluslararası bir şöhrete kavuşan, 60’ların sonunda insan hakları hareketi ve Black Panther oluşumuna verdiği destekten ötürü gözetim baskısını şiddetli bir şekilde uygulamaya koyan John Edgar Hoover yönetimindeki FBI’ın radarına giren Jean Seberg’ün hayatının bu trajik kısmını konu ediniyor.
Mayıs 1968
1968 yılının Mayıs ayı… Fransa’nın yakın tarihinde önemli dönem noktalarından biri olan zamanlar. 1968 Mayıs Olayları olarak adlandırılan ve Fransa’da tutucu De Gaulle iktidarına karşı Université Paris-Nanterre’de başlayan öğrenci hareketi, giderek büyümüş ve işçi kesimin desteğini alarak ülke çapında ayaklanmaların, fabrika işgallerinin ve genel grevin yaşanmasına yol açmıştı. Olaylar, meclisin lağvedilerek seçimlerin yeniden yapılmasıyla sonuçlanmıştı. Fransa’da başlayan bu hareket zaman içinde dünyanın çeşitli ülkelerine yayılırken ’68 Ruhu dediğimiz olguyu tarihe altın harflerle işledi. Fransa’da tüm bunlar yaşanırken Amerika Birleşik Devletleri’nde ise halen siyahilere karşı yapılan ırkçılık devam etmekteydi.
Kara Panter Partisi
Filmde olayların temel yapısını oluşturan Black Panter oluşumu Jean Seberg’ün de hayatında bir dönüm noktası oluyor. 1966 yılında Kaliforniya eyaletinin Oakland kentinde Huey Newton ve Bobby Seale tarafından kurulan oluşumun amacı ise siyahilerin yaşadıkları gettolarda devriye gezerek mahalle sakinlerini polis saldırılarına karşı korumaktı. Seberg’ün bu oluşuma vermiş olduğu maddi ve manevi destek de kendi hayatı açısından bir kırılma noktasına yol açarak ilerleyen yıllarda yaşayacağı zorlu günlere neden olacaktı.
FBI ve Yıldırma Politikası
Jean Seberg’ün Kara Panter Partisi’ne olan sempatisi ve yakınlığının gösterişle kalmayıp maddi yardıma da dönüşmesi sonucu FBI, olaya el atar. Seberg’ün partinin liderlerinden Hakim Abdullah Jamal ile olan yakınlaşması ve ilişkisi de FBI için bir koz olur ve bu ikiliyi yakından takip edip evlerine dinleme cihazlarını yerleştirir. Çeşitli yıldırma politikalar ile Seberg’ü bu kararından vazgeçirmeye çalışan FBI, her adımda daha da zalimleşir. Hakim Abdullah Jamal ile olan ilişkisini Jamal’ın eşi ve çocuklarının öğrenmesini sağlayan ve sonrasında da vurucu darbe ile Seberg’ün Kara Panter Partisi’ne verdiği desteği önlemek ister. Seberg o sıralar Meksikali yazar Carlos Fuentes ile birliktedir ve bu birlikteliğinden hamile kaldığını bilen FBI, doğacak bebeğin babasının bir zenci olduğu söylentisini gazeteler aracılığıyla yayarak olayı belaltı bir seviyeye taşır ve işte bu nokta, Seberg’ün hayatını bambaşka bir kaosa doğru sürükler. Hakkında çıkan asılsız haberler ve karalama kampanyası Jean Seberg’ün hayatını tamamen karartır. Yaşadığı bunalımın etkilerini tarifi zor acılarla yaşayan Seberg için sonun başlangıcı acı bir şekilde başlamıştır.
Oyuncu, Aktivist, Muhalif: Jean Seberg
Jean Seberg’ün hayatının üç dört yıllık sürecine şahit olmamıza olanak sağlayan film, bizlere, her yönden güçlü ve ayakta durmaya çalışan bir kadının hayatına tanık olma imkanı sağlıyor. Biyografik ögelerin yanı sıra dramatik ve tarihsel anlamda da güçlü bir iş ortaya koyan film, Jean Seberg’ü daha az tanıyanlara da kolay izlenen yapısı ile sıkmayan bir hayat hikayesi sunuyor. Siyahilerin haklarını arama mücadelesine beyaz bir birey olarak dahil olan ve bunun karşısında kendi ülkesi tarafından maruz kaldığı yıldırma politikasına karşı kararlı duruşu da Seberg’ün çelik gibi iradesine saygı duymamızı sağlıyor. Tüm bu sağlam iradeye rağmen FBI’ın yapmış olduğu yalan haber ve sonrasında Seberg’ün yaşadığı bunalım, filmin en can acıtan bölümü olarak göze çarparken Seberg’ün düzenlemiş olduğu basın toplantısı da boğazımızda bir yumruya sebebiyet veriyor.
Artısıyla Eksisiyle
Hikâyesiyle, anlatımıyla, oyunculuğuyla, müzikleriyle ve diğer teknik detaylarıyla ortalamanın üzerinde bir işin çıkarıldığı filmin, dönemin politik atmosferini başarılı bir şekilde yansıtması filmi tarihi bir belge niteliğine de büründürüyor. Seberg’ün hayatının en hareketli geçtiği yılların içine attığı seyirciyi onunla beraber aynı baskıcı atmosferin içine sokan yönetmen, belli bölümlerde o baskıyı seyirci üzerinde doğru bir şekilde kuruyor. Özellikle Seberg’ün kostümleriyle beğeni toplayan film, ünlü aktristin hayatına daha yakından şahit olmak isteyenler için oldukça doğru bir alternatif olarak kesinlikle şans verilmeli.