20.03.2023
Selanik 25. Belgesel Festivali: Dünyanın Hali Sinema Perdesinde
2-12 Mart arasında Selanik’te gerçekleşen belgesel festivalinde insanlık durumlarını sinema perdesine yansıtan 237 kısa ve uzun belgesel vardı. Film gösterimleri, masterclasslar, yönetmenlerle söyleşiler derken festivali 55.400 kişi takip etmiş oldu.
Bu sayı geçen yıla göre %11.2 daha fazla. Yavaş yavaş pandemi öncesi dönemin sayılarına yaklaşılıyor. Bu yıl fiziksel olarak gösterilen 237 belgeselin, 147’si de çevrim içi gösterimdeydi. Hatta bu gösterimler festivalin son günü olan 12 Mart’tan sonra bir hafta daha devam etti. Festivalin sinema profesyonellerini bir araya getiren Agora bölümünde de Yunanistan ve dünyadan 407 profesyonel sinemacı arasında 670 buluşma yaşandı. Agora bölümünde konuşulan film projelerini gelecek yılların festival programlarında, televizyonlarda, sinemalarda görebiliriz.
Bu yılki festival programı gene dopdoluydu. Keşke mümkün olsa da filmlerin hepsini izleyebilsek diyorum ama tabii ki bu imkansız. Hele bir de bu yılki Türkiye’de yaşanan depremin ardından Yunanistan’da meydana gelen tren kazasıyla birlikte gerçekten belgesel izlemek çok zordu. Gene de her zaman olduğu gibi sinema insanlarıyla bir arada olmak herkese iyi geldi. Belgesellerdeki kurmacaya olan yakın anlatım, gözleme dayalı belgeseller en çok ilgimi çekenlerdi. Bu festivalden bir de, kameranın konuya yakın olmasına rağmen kahramanın onu unutarak hayatına devam ettiği belgeseller aklımda kaldı.
Yarışmalı bölümde ödül alan belgesellerden bazıları
Dünyada ailesindeki erkeklerin öldürdüğü tüm kadınlara
Under The Sky of Damascus
Selanik’te büyük ödül, ailesindeki erkeklerin öldürdüğü kadınlara adanan Şam’ın Gökyüzünün Altında –Under The Sky of Damascus filmine gitti. Bu konu ne yazık ki hala sadece Şam’da değil dünyanın başka bir çok yerinde ve ülkemizde de önemini koruyor. Filmi izlerken neredeyse nefessiz kalıyordum diyebilirim Under The Sky of Damascus’un iki yönetmeni Heba Khaled, Talal Derki, Suriye dışında yaşıyorlar, Ali Wajeeh ise film için Suriye’de çalışmış. Khaled ve Derki her ne kadar başka ükede yaşasalar da, kendi ülkelerinin sorunlarına kayıtsız değiller ve filmlerini Ortadoğu’da abileri, babaları, dayıları, amcaları tarafından öldürülen kadınlara adamışlar.
Film, festivalde uluslararası yarışmadaydı ve 12.000 Euro değerindeki büyük ödül Great Alexander’ı aldı. Jüride Türkiye’den sinema yazarı ve FIPRESCI Genel Sekreter Yardımcısı Alin Taşçıyan da vardı. Jürinin ödülle ilgili açıklaması şöyle: Under The Sky of Damascus, insanlığın temel problemleri olan ; toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin ve ataerkil düzendeki baskının arkasında yatan nedenlere sanatsal yaratıcılığın gücüyle yaklaşmakta. Suriyeli bir grup oyuncu kadın arkadaş, kadının aile içinde ya da toplumda yaşadığı şiddete karşı bir araya gelerek bir oyun hazırlamayı planlıyorlar. Film Eliana, Inana, Farah, Grace ve Souhir’i takip ederek, hem ailelerinde hem de çalışmaları sırasında kendi aralarında yaşadıkları tartışmaları izleyiciyle buluşturuyor. Heba Khaled, Suriyeli kadınların yaşadığı baskıyı sadece kendi deneyimleriyle değil aynı zamanda oyuncu Sabah Al Salem’inkilerle de karşılaştırarak sunuyor.
Cinsiyet Üzerine Düşünmek
Who I am Not
Festivalin uluslararası yarışma bölümünde yer alan Who I am Not, kadını kadın yapanın, erkeği erkek yapanın ne olduğu üzerine düşünmeye itiyor. İkisi arasındaki çizgi nerede ya da bu önemli mi ? Güney Afrika güzellik kraliçesi Sharon kendi içinde hem erkek hem de kadınlık özellikleri taşıdığını ya da interseks olduğunu fark edince kimlik bunalımına giriyor. Belgeselin ikinci karakteri Dimakatso ise Sharon’un karşıtı bir görünümde. Sharon ne kadar fiziksel özelliklerine dikkat etse de Dimakatso o kadar bunlardan uzak. O da interseks. Yönetmen Dimakatso’nun ailesinin onun durumuna yaklaşımını da izleyiciye gösteriyor. Dimakatso ile babası arasında onun cinsiyeti üzerine konuşmalar oldukça dokunaklı. Bu konuda cahillik insanların hayatını nasıl etkiliyor, bunu görüyoruz. Who I am Not, görmezden gelinen, yok sayılan interseks kimliklerin sesi olan bir belgesel. Yönetmenin konuya samimi, içten yaklaşımı, karakterlerin hayat hikâyelerini açıkça anlatmaları, jürinin gözünden kaçmadı. Tünde Skovrán ‘ın yönetmenliğini yaptığı Who I am Not 5.000 Euro değerindeki Gümüş Alexander ödülünü aldı. Jürinin ödülle ilgili açıklaması şöyle: Kadın ve erkek olarak doğmanın anlamını oldukça duygusal ve güçlü bir sinema yolculuğuyla cesurca tanımlıyor. Bu film festivalde bir ödül daha aldı. O da, festivalin resmi seçki bölümündeki LGBTQI+- konulu filmlerden birine verilen Mermaid Ödülü. Who I am Not, interseks konusuna biri erkeksi görünümünde, göğüslerini gizleyecek yollar deneyen giyimiyle, diğeri dış görünümüyle kadınlığın tüm özelliklerini vücudunda gözler önüne seren görünümüyle birbirinden farklı ama aynı konuda kimlik arayışında iki karakterinin hayatına izleyicileri de katarak konuya dikkat çeken yaklaşımıyla bu ödülü sonuna kadar hak ediyor. Belgeselin yönetmeni Tünde Skovrán, bir ödül daha aldı. Bu da dünyanın en önemli kadın sinemacı örgütlenmelerinden Women In Film & Television WIFT GR’ın ödülü. Ödül kadın yönetmenlerden birine veriliyor. Aynı ödülün 2020 yılındaki sahibi Azra Deniz Okyay olmuştu.
Kamera, gözleyen olursa…
In The Sky of Nothingness With The Least
Selanik Belgesel Festivali‘nde gözlemsel belgesellerin birbirinden farklı konulardaki örneklerini izledik. Bunlardan biri, yirmi yedi yaşındaki genç yönetmen Christos Adrianopoulos’un In The Sky of Nothingness With The Least isimli belgeseli idi. Yönetmenin de katılımıyla Selanik’te ilk gösterimini yaptı. Anneanne Nota ve dede Elias adeta kameranın evlerinde olduğunu unutarak hayatlarını izleyicilerle paylaşıyorlar. Genç yönetmen Christos bunu, kamerayı tripodun üzerine koyup, onların hayatına müdahale etmeden günlük rutinlerini kaydederek ve kurgulayarak yapmış. Kurguladıkça filminde neler olmasını istediğini düşünerek, tekrar onların evine gitmiş ve çekimlere devam etmiş. Yaşam elbette bir gün bir yerde bitecek, ölüm gelecek. Genç yönetmen, ölümün doğallığını, biri bu dünyadan göçen diğeri ise son noktayı koymayı bekleyen aile büyüklerinin hayatına saygıyla, sevgiyle ve nükteli bir dille yaklaşarak veriyor.
Bu incelikle, duygusallıkla örülmüş film festivalin “Yeni Gelenler” diye Türçe’ye çevirebileceğim bölümünde yarıştı.Bu bölümdeki Gümüş Alexander ödülünü alarak 4.000 Euro kazandı. Ödülün nedeni şöyle açıklandı: Film, yaşlı çiftin yaşamlarının son dönemine samimi ve aşka, anılara duygusal değil ama mantıklı tarzda bakmamızı sağlıyor. Yönetmenin sineması şiirsel olmakla kalmayıp aynı zamanda konuyu tüm açıklığıyla perdeye yansıtıyor. Ayrıca genç jüri de filme jüri özel ödülü verdi. Filmin ödülleri bununla da kalmadı, Greek Film Center’dan da bir ödül aldı.
Su Artık Bereket Olmaktan Çıktı
Mighty Afrin: In the Time of Floods
Angelos Rallis’in yönetmenliğini yaptığı iklim krizini Bangladeş’deki sellerle ele alan ve o bölgede bilinen bir şiirden etkilenerek çektiği Mighty Afrin : In The Time of Floods, Selanik Belgesel Festivali’nde izlediğim ve kafamı belgeselle , kurmacanın çizgisi nerede başlıyor, nerede bitiyor konusunda en çok karıştıran film oldu. Afrin on altı yaşında annesi, babası olmadan , köyünde tek başına yaşayan bir genç kız. Yağmurun uzun zamandır bereket olmaktan çıktığı coğrafyada, evini basan çamurlu suların içinde yaşıyor. Yönetmen küçükken tanıştığı Afrin’i seller içerisindeki köyünde kamerasıyla takip ediyor etmesine ama film o kadar kurmacaymış gibi ilerliyor ki. Hele Afrin’in babasını bulmak için gittiği başkent Dakka’daki bölüm, kurgulanmış gibi ilerliyor. Ayrıca filme ne kattığı da tartışılır.
Filmin kurguyla belgesel arasında bir yerlerde olduğunu ve bu hissi alacağımızı yönetmen gösterim öncesi söyledi. Fakat sonuçta gerçeğe müdahalesi olmadan, yaşananları olduğu gibi yansıtmış. Afrin’le çalışmak için de yaklaşık beş yıllık bir zamanın geçmesini beklemiş. Bu sırada karakteriyle aralarındaki güven ilişkisi kurulmuş. Yönetmen Angelos Rallis, gösterim sonrası soru -cevap bölümünde filminin izleyenlerin dünyasında bir uyanış, bir farkındalık yaratmasını istediğini belirtti. Brahmaputra nehrinin taşmasıyla sular içinde kalan evlerin görüntüleri, Afrin ‘in evi, bölgenin doğası ile birlikte fotoğraf açısından da etkileyici görüntüler içeren film WWF Hellas’ın gözünden kaçmadı ve onların ödülü bu filmin oldu.