18.08.2018

Sharp Objects İzlemek İçin 5 Neden

1. Amy Adams’ın Başını Çektiği Güçlü Kadro

Sharp Objects’le son zamanlarda izlediğimiz başarılı performanslarına bir yenisini daha ekleyen Amy Adams’ı duygusal açıdan sorunlu ve hala geçmişte yaşadığı acıların üstesinden gelmeye çalışan, hem bağımsız hem kırılgan Camille Preaker rolünde izliyoruz. Amy Adams için de sinemada bu denli derinine inemeyeceği bir karakteri 8 bölüm boyunca canlandırmak bir altın madenine düşmekle aynı hisleri veriyor olmalı. Hiçbir şey yapmıyormuş gibi dururken bile büyüleyici. Kadroda etkili performanslarıyla dikkati çeken diğer isimler her daim güvenilir Patricia Clarkson, çeşitli dizilerde karşımıza çıkan Chris Messina, hakkı yeterince teslim edilmeyen Elizabeth Perkins ve Avustralyalı genç oyuncu Eliza Scanlen.

2. Gone Girl’ün Yazarı Gillian Flynn’in Romanından Uyarlanması

Sharp Objects Gone Girl’le adından epey söz ettiren Gillian Flynn’in Türkçeye de Keskin Şeyler adıyla çevrilen romanından uyarlanmış. Gillian Flynn’in sürprizleri sevdiğini ve herkesi memnun etme çabasından fazlasıyla uzak kadın karakter odaklı gerilimler konusunda başarılı olduğunu biliyoruz. Sharp Objects Gone Girl’ün ters köşe havasının aksine daha çok dramatik yapısıyla öne çıkarken yazarın farklı kurgusu daha birçok yapımcıya ilham verebilir. Güney gotiği etkisini de es geçmeyelim.

3. Kadın Hikâyelerini Ön Plana Çıkarması

Ortalık güçlü ve mükemmel kadın güzellemelerinden geçilmezken Sharp Objects’te kusursuzum diye bağırmayan ve tek boyutlu olma tuzağına düşmeyen, çocukluk travmalarıyla, özgüvensizliğiyle, depresyonuyla baş etmeye çalışan kırılgan bir kadının hikâyesini izliyoruz. Kadınların maruz kaldığı şiddetten ve cinayetlerden yola çıkarken kadınlar arasındaki ilişkilerin rahatsız edici yönlerini de zaman zaman açığa vuran bir senaryo söz konusu. Sorunlu anne kız ilişkisi hikâyelerine bir yenisi daha ekleniyor. Dizi sadece cinayetlerin çözülmesine odaklı bir yaklaşımı benimsemekten ziyade karakterlerin bastırılmış duygularının su yüzüne çıktığı bir arenaya dönüşüyor.

4. Yönetmen Jean-Marc Vallée

C.R.A.Z.Y, Demolition, Cafe de Flore, Dallas Buyers Club, Wild filmleriyle karakter odaklı hikâyeler anlatma konusunda kendini ispatlayan Jean-Marc Vallée, Big Little Lies dizisinin de yönetmenliğini yapınca dikkatleri daha da üzerine çekti. Yönetmenin her iki diziyi yönetmesinin etkisiyle birlikte, Sharp Objects’in kadın hikâyeleri anlatması ve paralel kurgu tercihi de Big Little Lies benzetmelerini beraberinde getirdi. Big Little Lies’ın seyirciyi memnun etme açısından daha az riskli bir senaryosunun olduğu dikkate alınırsa yönetmenin işinin Sharp Objects’te daha zor olduğu söylenebilir. İzlediğimiz kadarıyla elindeki malzemeyi yine iyi kullanıyor yönetmen.

 5. Başarılı Kurgu ve Görüntü Yönetmenliği

Küçük bir kasabanın boğucu atmosferinde yaşanan genç kız cinayetleriyle Camille’in önceden yaşadığı dramatik olayları paralel olarak izlediğimiz dizide, acıların gözümüze gözümüze sokulmadığı fakat geçmişte geçen sahnelerin çarpıcı anlarıyla birlikte etkili bir şekilde sezdirildiği bir kurgusu var dizinin. İzlediğimiz flashback sahneleri rüya etkisi yaratırken gerilimi de artırıyor. Diziye güney gotiği etkisi de veren görüntü yönetmenliği de başarılı.