06.08.2016

Stranger Things

stranger thingsRetro kelimesi bilinçli olarak geçmişe ait akımları, ögeleri, modayı yeniden öne çıkarma şeklinde açıklanabilir. Popüler kültür ürünlerinde hedeflenen kitleyi etkileyebilmek için retro tarzı sıklıkla kullanılır. Çünkü karşınızdaki kişinin geçmişindeki hoş bir anı anımsattığınız anda ona sunduğunuz ürünü kalitesinden bağımsız olarak sevmeye başlar. Son dönemin en çok konuşulan dizisi Netflix yapımı Stranger Things de sırtını 80’lere dayayan bir yapım. Peki dünya çapında bu kadar ses getirmesinin sebebi yalnızca o günlere güzel göndermeler yapması olabilir mi?

1980’li yıllarda birbirlerine bağlı insanlardan oluşan ve pek olayın yaşanmadığı bir kasabada geçen dizi Will isminde bir çocuğun enteresan bir şekilde ortadan kaybolmasıyla başlıyor. Will’in yakın arkadaşları Dustin, Mike ve Lucas, ailesi ve kasabanın şerif başta olmak üzere polisi Will’i bulmak için gece gündüz çalışıyor. Diğer yandan nerden geldiği belirsiz, küçük yaşlarda bir kız çocuğunun Will’i arayan arkadaşlarının karşısına çıkması ve kızın geçmişine ait büyük sırları hikayeye yeni bir boyut kazandırıyor.

8 bölümden oluşan ilk sezonunun hikayesini kısaca böyle özetleyebileceğimiz Stranger Things, sayısız 80’ler göndermeleri ile dolu. Steven Spielberg, John Carpenter ve Stephen King başta olmak üzere dizinin birçok esin kaynağı film ve kişi var. E.T., The Goonies, Alien, Stand by Me bunlardan birkaçı. Dizideki bu referansları tek tek saymak yerine aşağıdaki videoyu önermek isterim. 80’lerin kült filmleriyle Stranger Things’i sahne sahne karşılaştıran video dizideki bu referansların ne denli bilinçli yapıldığını gösteriyor.

Stranger Things’in yaratıcıları The Duffer Brothers (Matt ve Ross Duffer). Geçtiğimiz yılın ses getiren dizilerinden Wayward Pines‘ın 4 bölümünün senaristliğini yapan ve Hidden isminde ilk uzun metraj filmini çeken ikili şu adreste bölüm bölüm diziyi çekerken ve öncesinde yaşadıklarını anlatıyor. İzledikten sonra Duffer’ların bu yazılarını da okursanız Stranger Things’e beslediğiniz sevgi bir tık daha artabilir.

Kısa sürede bu kadar popülerleşmesinin yanında doğal olarak Stranger Things’in abartıldığını düşünen ve vasat bulan bir kitle de mevcut. Bu kişilerden gele ortak tepki ise dizinin sırtını 80’lere dayamak dışında pek bir numarası olmadığı ve yeni bir şey vaat etmediği yönünde. Bu görüşe saygı duymakla birlikte karşı çıkmamak elde değil. Evet, Stranger Things’in tahmin edilebilir ve klişelerle dolu bir olay örgüsü var ancak bunu bir defoymuş gibi algılamak dizinin yaratılış amacına ters. Duffer kardeşlerin röportajlarında dahi belirttiği bir kasıt söz konusuyken böyle bir yapıma yenilikçi bir misyon yüklemek asıl hata olsa gerek.

Yaşına göre fazlaca olgun çocuklar, kibirli ve egoist liseli takımı, kendini bu gruba kanıtlamak isteyen nerd grubu, geçmişi sorunlarla dolu kasaba şerifi, iletişim eksikliği çeken çekirdek aileler, çocukların en büyük oyun alanı bodrum katları, partiler… O döneme ait bu sembol yapıları dönemin Spielberg ve King başta olmak üzere korku, bilim-kurgu ögeleriyle birleştiren dizide (eğer belli bir yaşın altında değilseniz) geçmişinize ait bir şeyler bulmamanız gerçekten imkansız.

strangerDizinin oyuncu seçiminde de senaryosu ve atmosferinde olduğu gibi geçmişe duyulan özlem ve saygı öne çıkıyor. Duffer kardeşlerin VHS döneminde en sevdikleri aktrislerden olan ve 2000 sonrası ortalıkta çok gözükmeyen Winona Ryder, Will’in annesi Joyce Byers rolü için düşünülen ilk isim oluyor. Ryder’ın rol için en uygun isim olduğunu ya da başarıyla gerçekleştirdiğini söylemek zorlama kaçsa da seçimin arkasındaki sebep bu noksanlığı da izleyici gözünde (en azından benim için) örtbas etmeyi başarıyor.

Mike, Dustin, Lucas, Will, Eleven… Stranger Things’i taşıyan bu 5 küçük oyuncu bölümler ilerledikçe oyunculuk olarak gözle görülür bir gelişim kaydediyorlar. Özellikle Dustin karakteriyle Gaten Matarazzo. Diziyle neredeyse eşit bir popülerliğe sahip olan, çeşitli popüler kültür sitelerinde adına listeler yapılan Dustin karakteri fiziksel yapısı ve olaylara verdiği tepkilerle istisnasız her izleyenin favori karakteri konumunda. Eleven karakterini canlandıran Millie Bobby Brown da Dustin kadar saygıyı hak eden bir diğer oyuncu. Brown’ın 2014’te rol aldığı Instruders filminin akabinde Stephen King’in attığı Millie Brown, the girl in Intruders, is terrific. Is it my imagination, or are child actors a lot better than they used to be?” tweetine katıldıklarını ve Millie Bobby’de özel bir şeyler olduğunu söyleyen Duffer’lar haksız olmasa gerek. Dizide adeta bir E.T. evrimi geçiren Eleven, bölümler ilerledikçe ürkekliğinden kurtulup kararlı ve baskın bir karaktere dönüşüyor. 

Dizi ikinci sezon onayını çoktan aldı. Duffer kardeşler de verdikleri röportajda ikinci sezonla ilgili Harry Potter’dakine benzer bir gelişim amaçladıklarını söyledi. Tabii burada kastedilen büyü, sihir vb. ögelerden ziyade Harry Potter’daki küçük  yaştaki ana karakterlerin filmden filme uğradığı değişim. Stranger Things’te de bu küçük kahramanların değişimini izlemek mükemmel olur.

80’ler hayatınızın en güzel dönemi olabilir ya da o döneme yetişememenize rağmen küçük yaşlarda izlediğiniz Stand by Me filmi en sevdiğiniz filmdir. O döneme ve filmlerine hakim olmasanız bile okuduğunuz Stephen King romanlarını unutamamış ya da bunların hiçbiri, çocuğunuza kendi döneminize ait bir şeyler izletmek istiyorsunuzdur… Sebebi bunlardan hangisi olursa olsun Stranger Things sizi hayal kırıklığına uğratmayacak bir dizi.