18.05.2016

FİLMEKİMİ: Tale of Tales

Kapkara Bir Masal

Masallar; en evrensel, insani duyguları en çok okşayan ve birleştirici güce sahip eserlerdir. Farklı kültürlerden insanların aynı hayalleri kurması ve bunu yoğun olarak yaşaması en çok masallarda olur. Bütün dünyanın ortak olarak bildiği ve iç geçirdiği masallar, her okuyana aynı duyguları yaşatabilir. İtalya’nın son yıllar yükselişte olan ve özellikle Gomorrah ile tanıdığımız yönetmeni Matteo Garrone de böyle düşünmüş olacak ki son filminde masal anlatmayı tercih etmiş ve Basile’den esinlenmiş. İtalyan yönetmenin filminde başlıca roller, biri İngiliz biri Fransız iki aktör ve bir İspanyol aktrisin. Masalın evrenselliği film ekibi ve oyuncuların farklı aksanlarına da yansımış durumda. Bunun bilinçli bir tercih olduğundan ise şüphem yok. Karanlık bir “umut” barındıran bu masalın, muhteşem bir görsellik ile beyaz perdeye yansıdığını da belirtelim. Masalların sonu her zaman mutlu mu bitmeli? Bunun cevabını bir de Garrone’den öğrendiğimiz kapkara bir masal Tale of Tales…

Kibir

Üç ayrı bölümden oluşan masalımızın birincisinde bir kraliçe bulunmakta. Çocuk sahibi olmak isteyip bir türlü olamayan kraliçeye bir kahin yol gösterir ve başarılı olur. Bu uğurda kocasını bile feda etmekten çekinmeyen kraliçe çok mutludur ancak kibri zaman geçtikçe ağırlık kazanacak ve bu, kötü davranışlar sergilemesine sebebiyet verecektir. Ölüm ve fedakârlığın derinlemesine anlatıldığı bu masalda kardeşlik ve dostluk meseleleri de ön planda tutuluyor. Garrone, kamerasını kraliçeye yönelttiğinde yaptığı yakın çekimler ile empati kurmamızı ve ondan nefret etmemizi sağlıyor. Fedakarlığı hep başkalarından bekleyen ve ayrılamaz olanı ayırmaya çalışan kibirli bir kraliçe sanırım yeteri kadar nefret barındırıyor. Kraliçenin oğlu ve kardeşi gibi gördüğü arkadaşı ise dostluğun, ve fedakarlığın, ölümün karşısından dimdik durabileceğini ve bir insanı ömür boyu sevmek için hiçbir engelin olamayacağını gösteriyor. Masallar içinde, nispeten en umut dolu ve sonu mutlu sayılabilecek olanı da aynı zamanda bu.

Gençlik

Her zaman insanların genç kalabilme isteği ve gençlik iksiri olsa çok mutlu olacakları durumu sanat dallarında işlenmiştir. İnsanoğlu genç kalabilmek istediği gibi sonsuzluk gücüne de sahip olmak ister. İkinci masalımızda da bu konular baş köşede. Yaşlı ve yalnız iki kız kardeşin kralları tarafından bir yanlış anlaşılma sonucu peşlerine düşmesi ve kralın kadınlardan biri ile birlikte olmak istemesi üzerine gelişiyor olaylar. Adeta seks bağımlısı olan kral ve kız kardeşlerden biri, birlikte olduktan sonra kadın birden gençleşiyor ve etkileyici bir görünüme sahip oluyor. Kral ve gençleşen kız kardeş gayet memnunlar ve “masal” gibi bir birlikteliğe başlıyorlar ama geride kalan kız kardeşi bu durum olumsuz etkiliyor. Kardeşini özlemenin yanı sıra, gençlik sırrını bulmak istiyor. Yine güzel görünmek istiyor. Hatta şu an sahip olduğu derisinden kurtulmak istiyor. Hayata yeniden başlamak ve yalnız olmamak istiyor ve bu uğurda yapamayacağı şey de yok. Peki bunu elde edebilir mi? Galiba böylesi bir durum ancak masallarda olur ama Garrone’nin masalında değil.

Şefkat

Son masalda ise ilişkileri epey kopuk bir kral ve kızı var. Prenses babasından hiç destek göremiyor ve bir an evvel yaşadığı yerden kurtulup gitmek istiyor, kral ise kızına bile göstermediği şefkati ve alakayı bir pireye gösteriyor ve durumu iyi değil. Verdiği bir söz yüzünden kızının mağarada yaşayan bir canavar tarafından alıp götürülmesine de göz yuman kral; pişmanlıklar, vicdan azabı ve korku dolu anlar geçirmeye başlıyor. Kız ise şansız kaderi neticesinde bulunduğu yerden yine kurtulmak istemektedir. Bu ikilinin ekseninde ise biz karamsar görünen umutla, olan biteni izliyoruz. Sevdiklerimize yeteri kadar zaman ayırıp ayırmadığımızı düşünüyoruz. Bunun için belki de yakaladığımız fırsatlar tekrar önümüze gelmeyecek. Vicdan azabı ve üzüntü ile dolup taşmadan önce onlara sevdiğimizi söylemeliyiz. En çok ders çıkarıp mutlu olabileceğimiz ama yine kapkara bir masal. Garrone bu sefer de yüzümüze “iş işten geçti” mesajını vermek istiyor belki de?…

Tales of Tales görsel açıdan kesinlikle kayıtsız kalınamayacak güzellikte ve muazzam işçilik barındıran bir prodüksiyona sahip. Müziklerin harika eşliği ve oyuncuların performansının iyi oluşu da seyir zevkini artırıyor. Son zamanlar çok yapılan eleştiriler gibi bu filme de bilindik mesajlar içeriyor demek mümkün ama oldukça karanlık, fazlasıyla karamsar ve kanın eksik olmadığı büyükler için anlatılmış bir masal izleme şansı hayatta kaç kere gelir ki? Garrone yükselişte olan ve sağlam işlere imza attığı filmografisine farklı bir ileri adım attırıyor. Bu epik Napoli havası, baş köşeye konmasa bile, uzun süre etkisini sürdürecektir.