24.08.2022
ELEŞTİRİ: Teenage Mutant Ninja Turtles
Konuk yazar: Halil İbrahim Sağlam
90’ların başında çocuk olanlar için büyük anlam ifade eden çizgi roman uyarlamaları, çizgi filmler ve animeler vardır. Pokemon’u, Captain Tsubasa’yı, Power Rangers’ı çok sevsek de Ninja Kaplumbağalar’ı ayrı severiz. Raphael, Michelangelo, Leonardo ve Donatello! Çocukluk kahramanlarımız olan dev kaplumbağalar… 2007’de gelen animasyon film “TMNT” kimilerini sevindirmiş, çoğu kişiyi ise tatmin etmemişti. Çünkü devir değişti. Günümüzde artık yüksek bütçeli büyük tasarımlar ve live-action modası revaçta iken yapımcılar elbette bu fırsatı kaçırmadı ve 125 milyon dolar bütçeli yeni filme bir de güzel ve seksi rollerinin vazgeçilmez isimlerinden Megan Fox’ı ekleyerek izleyicinin önüne sundu. Yapımcıları arasında Michael Bay’ın olmasına şaşırıyor muyuz?
Yüksek bütçeli gişe filmlerinin yönetmeni Jonathan Liebesman, elbette bir pop-corn sineması örneği yapmak, izleyiciye nostalji hissi yaşatmak ve popüler sinema izleyicisinin seyir zevkini maksimum düzeyde tutmak için görsel efektler açısından doyurucu bir işe imza atman film sunuyor. Bunu yaparken de eğlenceli doneler sunmuyor değil. Özellikle eski bir filmin yeni uyarlamasında -misal Carrie (2013)’de olduğu gibi- günümüzde çok sık kullanılmaya başlanan 2000 gençliği ve popüler kültür eleştirisi burada da mevcut ve bu anlar kısa sürse de filmin eğlenceli anlarını oluşturuyor. Kaplumbağalarımızın büyüme aşamasının Splinter’ın ağzından anlatıldığı küçük sekansta kahkaha atmamak elde değil. Çünkü elbette kaplumbağalar da ergen olabilir, yeri gelir güzel bulduğu kıza laf atar, yeri gelir Justin Bieber ve türevi kişilerin şarkılarında dans eder. Aynı dünyada yaşamıyor muyuz sonuçta!
Teenage Mutant Ninja Turtles, kahramanlarını X-Men serisindeki gibi bir nevi “mutant” olarak tanımlıyor ve genetik araştırmaların sürdürüldüğü bir labaratuvar ekseninde açgözlülük, para, hırs gibi kavramlar üzerinden kötü adamını (William Fitchner) yaratıyor. Filmin “flashback” kısımlarında yer alan esas dramatik hikaye örgüsünü ve başta iyi gibi gözüken kötü adamın dünyaya hakim olma düşüncesi “Spider-Man” filmlerinin yapısını hatırlatıyor. Kaplumbağalarımızın babası ve ustası Splitter iyi kanadın, kötü robot Schredder ise kötü tarafın esas liderleri olarak çatışmalarını zevkle izlettirmeyi başarıyorlar. Elbette bu çatışma daha derinlikli işlenebilir ve özelliksiz gözüken kötü karakter Karai de filme etkili şekilde dahil edilebilirdi.
April karakterinde Megan Fox düşünüldüğü gibi hiç de sırıtmıyor, ki gişe açısından da oldukça doğru bir tercih olduğunu söylemek mümkün. William Fitchner da klasik bir kötü adam tercihi için uygun bir isim. Diğer oyuncuların film içerisinde pek bir önemi olmadığı aşikar, özellikle Vernon (Will Artnett) karakterinde kim olsaydı olurdu gibi bir düşünce oluşuyor. Haber kanalının başındaki isim olarak kısa bir yan rolde Whoopi Goldberg’in ise komedi unsuru olarak misyonunu başarıyla yerine getirdiğini söyleyebiliriz.
Filmin aksiyon sahneleri izleyiciyi tatmin edecek seyirlikte. Özellikle gişede şimdiden gelen büyük başarı filmin yeni bir seriye dönüşeceğini garantiliyor. Dolayısıyla serinin ilk başlangıcı olarak büyük beklentilere girmeden eğlendirmeyi başaran, CGI tasarımlarıyla kanlı canlı dev kaplumbağalarımızla, onların muziplikleriyle özdeşleşmemizi sağlayan, slow-motion – müzik kombinasyonundaki dövüş ve takip sahneleriyle (özellikle fragmanda da gördüğümüz karlar içerisinde geçen sekans) salondan mutlu ayrılmamızı sağlayacak bir film olmayı başarıyor. Özellikle IMAX’te izlemek için önerebileceğimiz güçlülükte görsel hamleler olmamasına rağmen 3D olarak Splitter ve Schredder’ın dövüş sahnesinde fırlatılan bıçakların yüzünüze sert bir şekilde geldiğini hissedip gözlerinizi kaçırmanız olası.