04.06.2016

Tomorrowland: Yarının Dünyasında Ütopik Düşlere Karışan Distopik Haller

Tomorrowland

Tomorrowland (Yarının Dünyası); iki Akademi Ödülü sahibi yönetmen, animatör ve yapımcı Brad Bird’ün altıncı uzun metraj filmi. (Family Boy, Batteries Not Inclulded, The Far From Gaint, The Incredibles, Rotatouille ve Tomorrowland) Altı filminden beşini Disney Pixar’a sadece birini Warner Bros’a yapan ünlü animatör yaklaşık otuz seneye yaklaşan kariyerinde seçici bir sinematografi sunuyor. Brad Bird, Simpsonlar’ın eski yönetmeni, yapımcısı ve senaristidir. Daha önce yaptığı filmlerde animasyon yönü ağır basan, teknik anlamda üst seviyelerde filmler çekerken filmlerin felsefik alt metinleriyle çok ilgilenmediği anlaşılan Bird, bu sefer seyirciye ters köşe yapıyor. Tomorrowland, yoğun felsefi alt metni ve imgesel diliyle güçlü bir dünya vadederken animasyon ve teknik yanı ise düzgün ama sıradan bir hal alıyor. Filmin senaryo ayağında Bird ile birlikte Jeff Janson ve Damon Lindelof yer alıyor. Bu üçlünün yazdığı bir hikayeden yola çıkarak oluşturulan senaryo ütopik bir dünyanın hayallerini kurarken distopik bir bataklığa düşen Frank Walker (George Clooney) ve Casey Newton’ın (Britt Robertson) uzamsal ve zamansal boyutta yaptıkları bol aksiyonlu yolculuğu konu alıyor.

“Yarının Dünyası”, çok zamanlı ve çok mekanlı bir film. 1964 yılında Dünya Fuarı (New York World’s Fair, ancak filmde World Festival diye geçiyor) ile başlayan film, günümüze kadar gelen karakterlerin değişip dönüştüğü epik bir yan da taşıyor. Bilindiği gibi 1964-1965 yılları arasında New York’ta yapılan bu Dünya Fuarı dünya ve uzay teknolojisinin gelişmesinde ve değişmesinde büyük bir öneme sahiptir. Kuşkusuz uzay teknolojisinin temel unsurlarının ve kapitalizmin birincil mabetleri olan alış veriş merkezlerinin kurgusal anlamda ilk ortaya çıkışı bu festivale rastlar. Roket atıcılar, çeşit çeşit alış veriş merkezi modelleri, Unisphere gibi küresel bağımsızlığın simgesi olan anıtları barındıran Dünya Fuarı zamanının tüm endüstri ve teknoloji devi firmalarının destek oldukları yeni bir dünya hayali gibiydi. İkinci dünya savaşı sonrası gelişen atom teknolojisiyle birlikte Fordist üretimin yerini kitle üretimine bırakmasıyla birlikte kitlesel olarak üreten ve tüketen dünya toplumları dünyanın sınırlı kaynaklarını vahşi bir şekilde sömürmeye başlarlar. Bu anlamda 1964 Dünya Fuarı hem yeni bir dünya ütopyası hem de tüketerek sömüren ve distopik apokaliptik bir dünyanın kapılarını aralamaktadır. Dünya Fuarı pek çok bilim kurgu filmini de konu olmuştur. Özellikle uzay çağının en önemli simgelerinden olan Unisphere anıtı “küçülen dünya ve büyüyen evren” mottosuyla bilim kurgu filmlerinde simgesel bir önem taşımaktadır.

Film, 1964 Dünya Fuarı’nda keşfedilen dahi çocuk Frank’in sınıfsız, yöneticisiz ve bürokrasisiz yepyeni bir dünyaya gitmesiyle başlar. Cehennem olan gerçek dünyanın cenneti gibi olan bu dünyaya girebilmenin tek yolu çok zeki ve hayalperest olmaktır. Bu dünyaya girebilecek kişileri seçmeyle görevli olan Athena’nın (Raffey Cassidy) gördüğü en hayalperest insan Frank’tir. Bir tür robot olan Athena, Yunan mitolojisindeki anlamına uygun olarak zeka, sanat ve ilham kaynağıdır. Savaşçıdır ama aslında barıştan yanadır. İnsan yapımı olan bir robot olan Athena çok ilginç bir şekilde dünya sinema tarihin en güzel kadınlarından Authey Hepburn’e benzetilmeye çalışılmıştır. Yaratılmışlar içinde en güzel kadınlardan olan hatta yüzünün sahip olduğu altın oran nedeniyle dünya tarihine geçen Hepburn’e benzerliğiyle ilgi geçen Athena, teknolojinin yaratılmışa meydan okuması gibidir.

Hikayenin günümüzdeki ayağı ise Casey Newton’ın Athena tarafından seçilmesiyle başlar. Athena Frank’ten sonra ilk kez birini çok hayalperest ve yetenekli bulmaktadır. Ona “Yarının Dünya”sına girişi sağlayan rozeti iletir. Tesadüfi bir şekilde üzerinde “T” harfi olan rozeti bulan Newton , rozete dokunur dokunmaz kendini “Yarının Dünyası”’nın sınırları içerisinde bulmakta ama gerçek mi hayal mi anlayamamaktadır. Bu rozetin anlamını çözmek için yola çıkar.

Newton bu arayışı sırasında onu keşfeden Athena ile karşılaşacak ve “Yarının Dünyası”nın gerçek bir dünya olduğunu 1964 Dünya Fuarı’ndan sonra kurulduğunu keşfedecektir. Ve “Yarının Dünyası” tehlike altındadır. Birisi ona inşa edilmemesi gereken bir şey inşa ettiği için yok olmak üzeredir. Buraya kadar insanoğlu için bir tür ideal mekan olarak tasvir edilen ütopik cennet “Yarının Dünyası” bir tür anarşizm ile varlığını sürdürmektedir. Sınıfsız,sınırsız , yöneticisiz , herkesin yetenekleri ve çalışması ölçüsünde bir yaşam seviyesine sahip olduğu kaos ortamı değil bir tür ütopik ortam söz konusudur. Bu anlamda Elysium: Yeni Cennet (2013) filmindekinden çok daha farklı bir öteki dünya görürüz. Elysium’da öteki dünya sadece zenginlerin yaşabildiği hatta sağlık hizmetlerinden yararlanabildikleri kapıları sonuna kadar kitli, Deleuze‘ün tanımıyla bir tür öldürme makinesidir. Ancak “Yarının Dünyası”, gerçek dünyada hayal olan demokrasinin, halkların eşitliği ve kardeşliğinin mekanı gibidir.

Ütopyadan Distopya Çamuruna

“Yarının Dünyası” infilak etmek üzeredir. Film ütopik olmaktan çıkıp en kaba haliyle distopik apokaliptik bir hal almaktadır. Gerek “Yarının Dünya”sının kıyameti, gerek gerçek dünyadaki post apokaliptik izdüşümler, filmin eksenini değiştirmektedir. Distopik filmler, ütopik filmlerin antitezi olarak görülmemelidir. Aslında ütopik mekanın tersi değil sadece kötü bir yerdir. Bu filmlerde kıyamet, kıyamet sonrası ve otoriter baskıcı bir devlet yapısı karakterize edilmektedir. “Yarının Dünyası” filminin ikinci bölümü bu öğelerin hepsini içermektedir. Gerçek dünyanın ve “Yarının Dünyası”’nın kıyamete sürüklenmesi, kıyamet sonrası gerçek dünyanın insanoğlunun yarattığı küresel felaketler nedeniyle yok olması, “Yarının Dünyası”’nın anarşist sınıfsız toplumdan ayrışıp otoriter hale gelmesi kıyamet korkularıyla çalkalanması, gerçek dünyayı tehlike altına atmaktadır.

Bu iki dünyayı kurtarma savaşına giren Newton ve Frank‘i bol aksiyonlu bir yolculuk beklemektedir. Filmin sonunda iki seçilmiş hayalperest olan Newton ve Frank “ Yarının Dünyası”’nın anahtarı olan rozetleri yeni hayalperestlere dağıtacak, dünyanın her yerinden her gelirden, her etnik kökenden ve her meslekten yeni hayalperestler bozkırların içinden sıyrılarak “Yarının Dünyası”’na yeni bir soluk kazandırmaya gidecektir.

Yoğun aksiyon bölümlerini kırparak çok daha izlenebilir bir hale gelecek olan film, özellikle 10-15 yaş arası seyirci için ideal olacaktır. Bununla birlikte film felsefik olarak düzgün bir temelle oturduğu halde, “Yarının Dünyası” olarak tanımlanan yeni dünyanın tasarımı ise hiç özgün ve yaratıcı değil. Bugün bazı alışveriş merkezlerinin bile tasarımı çok daha özgün ve dahice, bence bu durum filmin en zayıf yanlarından birini oluşturuyor. Bilim kurgu filmlerinde oynamaya alışık olan George Clooney (Solaris ve Gravity) “Yarının Dünyası” filminin en güçlü yanlarından biri haline geliyor. Filmi sadece bir film kurgu filmi olarak görmemiz gerektiğini, sınıfsız ve sınırsız anarşist bir dünyaya esaslı bir bakış atlamamız açısından çok önemli olduğunu düşünüyorum ve her yaştan izleyicinin beğenerek izleyebileceğini düşünüyorum. Ne de olsa insanoğlunun kaderi kendi hayalleri doğrultusunda ilerleyecektir.

Bol hayalli seyirler.