28.05.2017
Utopia: Ütopya İle Distopya Arasındaki İnce Çizgi
Utopia’nın ilk bölümünde, fazla bilinmeyen Utopia adlı bir kült çizgi romanın bir grup okuru, bir forum aracılığıyla tanışırlar ve bu çizgi romanın yalnızca bir çizgi roman olmadığını fark ederler. Çeşitli komplo teorilerine yelken açan bu çizgi roman yüzünden kendi hayatlarında da garip komplolarla yüzleşen ve hayatları altüst olan karakterleri görünce, ilk başta vasat ve “e ne bu şimdi, ne olacak yani” şeklindeki tepkilerle izlenip bir süre sonra unutulacak herhangi bir komplo teorisi dizisi izleyeceğimizi sanıyoruz. Bir süre sonra ise, Utopia’nın yaşadığımız dünyayla ilgili çok yerinde sorgulayıcı tespitler ve eleştiriler sunan bir dizi olduğu ortaya çıkıyor.
Utopia çizgi romanının ikinci taslağını ele geçirmek için her yol mubahtır tavrını benimseyen otoritelerden kaçan karakterlerin hiçbirinin birbirine benzememesi diziyi şenlikli bir hale getiriyor. Sert münzevi Jessica Hyde, “Where is Jessica Hyde?” diye sayıklaya sayıklaya kendi hayran kitlesini oluşturan sözde psikopat Arby, kesinlikle sırf aksandan ibaret olmayan Becky, gitgide daha çok şaşırtan Wilson Wilson, çocuk yaşına bakmadan büyük işlere kalkışan Grant, dizinin en sıradan karakteriymiş hissi veren Ian, hükümetin oyuncağı olmaktan kurtulacak mı acaba dediğimiz Michael ve her şeyin merkezindeki Mr.Rabbit. Öylesine izlenip geçilecek bir karakterler serisi değil anlayacağınız.
Kendi görsel dilini yaratan dizinin görüntü yönetimi ve renk seçimi için ayrı bir parantez açmak boynumuzun borcu. Hemen hemen her sahnede yer verilen sarı renk, onun hemen ardından gelen yeşiller, zaman zaman vurgulanan soluk maviler ve kırmızılar. Sahne seçimleri ve detaylar konusunda kendine hayran bırakan bir işçilik söz konusu. Tabii sarı renkle, hele cart sarı diye tabir edilecek kullanımıyla, aranız hiç hoş değilse abartılı da gelebilir tüm bu sarılar.
Bir distopyanın içinde yaşadığımızı her geçen gün daha keskin bir şekilde hissettiğimiz bu dünyada, çözüm arayışı olarak ortaya çıkan ütopyaların faşizme meyletme olasılığının yüksekliğini görünce, önümüze epey karanlık bir tablo çıkıyor. Bir İngiliz dizisi olan Utopia tavır olarak Black Mirror’ın izinden giderken, yer yer eğlenceli bölümlere de yer veriyor aslında. Fakat böyle bir ortamda olsa olsa kara mizah denilebilir böyle anlara. Rahatsız edici bazı şiddet sahneleri ve pek de sakınılmadan gösterilen seks sahneleri sizi yanıltmasın yine de. Amerikan versiyonunun çekilmesi planlanan Utopia’nın birçok İngiliz dizisinde de bariz bir şekilde hissedilen rahat tavrını Amerikan versiyonunda bulup bulamayacağımız şüpheli. (Bu yazının yazıldığı tarihte, HBO’ya uyarlanması planlanan dizi için David Fincher ile Gillian Flynn’in adları geçiyordu.)
Dizinin asıl derdi bir sonuca varmaktan ziyade, post-apokaliptik ortamı ve çözüm diye sunulan ve dayatılan yöntemleri sorgula(t)mak. Burada yazamayacağım ispiyonlar düşünüldüğünde de, ister istemez sarsıcı bir sonuç çıkıyor ortaya ve izleyici de bir nevi sınava tabi tutuluyor. Perdenin arkasındakilerin kullandığı yöntemler hiç de imkânsız gelmiyor, özellikle virüsler ve yiyeceklerle ilgili olanlar. (Bkz: Deli Dana hastalığı.) Keşke sırf, “komplo teorisi işte” deyip geçebilseydik izlediklerimize.
Altışar bölümden oluşan iki kıymetli sezonu var dizinin. 3. sezonunu beklerken İngiliz televizyon kanalının azizliğine uğradık ve iptal haberi geldi. Şimdiyse yeni dizilere yer açma bahanesiyle diziyi küt diye sonlandıran Chanel 4’a bol bol sövebilir, dizinin iptaline ilişkin komplo teorileri üretebilir, hiç yoktan iyidir diyerek Amerikan versiyonunu bekleyebiliriz.
Peki ama “Where is Jessica Hyde?”