24.08.2022
Yeşilçam: Sürü
Murat ALTIN
Yeşilçam’ın gerçekçi yüzü…
Tıpkı ‘Yol’ (1982) filminde olduğu gibi, Yılmaz Güney’in hapishanedeyken yazdığı ve Şerif Gören’in yönetmenliğini yaptığı, Güney’in ‘Umut’ filmiyle kendini gösteren gerçekçi üslubunu koruduğu, Tuncel Kurtiz, Tarık Akan, Yaman Okay gibi usta oyuncuların kendini aştığı, Türk sinemasının gelmiş geçmiş en iyi filmlerinden, bir başyapıttır Sürü. Türkiye’de çekilmiş çok az film, böylesine keskin bir bakışla derdini korkusuzca anlatabilmiştir.
Berivan’ın suskunluğu…
Sömürü düzenine ve doğuya özgü kan davasına odaklanan film, Veysikanlar ve Halilanların husumetini, bunun sonuçlarını göstererek başlar. Halilan kanı taşıyan Berivan (Melike Demirağ), Veysikanlardan Şivan (Tarık Akan) ile evlenmiş, fakat hasta olduğundan doğacak çocukları ölmüştür. Berivan, üçüncü çocuğun ölümünden sonra susar, konuşmaz. Şivan’ın babası Hamo (Tuncel Kurtiz), Berivan’ı bir düşman olarak bellemekte, onun ailesine uğursuzluk getirdiğine inanmaktadır. Şivan, bir yandan aşiretinin geleneklerine karşı gelmekte, bir yandan da kendisiyle bile konuşmayan Berivan için kurtuluş aramaktadır. Hasta karısını doktora götürmek isteyen Şivan’ın ve eski güçlü günlere dönmeye çalışan Hamo’nun tek ümidi, sürülerinin şehirde bereket getirmesidir.
70’lerde Türkiye…
Oldukça gerçekçi biçimde kaleme alınmış filmin en büyük artısı asıl konuyu aktarırken sunduğu diyaloglarda gizli. Şivan’ın Hamo ile olan diyalogları, trendeki gazeteci çocuk, şehirdeki replikler… Bu diyaloglarda film, Türkiye’nin hem toplumsal, hem ekonomik hem de politik gerçeklerine ışık tutar. Öyle ki, kan davalarını, sebebine kadar cehaletle ilişkilendirir; şehir-kırsal farkını, sosyal ve ekonomik sınıflardaki uçurumu, göç temasını, ötekileştir(il)meyi, politik kargaşayı, bir tabu olarak cinselliği katıksız ve şeffaf olarak sunar. Filmin belki de seyirciyle kurduğu en büyük bağ, bir öğretmenin öğrenciye anlatması gibi, bunları defalarca vurgulamasından kaynaklanır.
Etkileyici müzikleri (filmin müziklerini Zülfü Livaneli yapmıştır) ile de doyuran filmdeki ilginç yönlerden biri de filmin doğudaki küçük bir köy ile ülkenin başkentini kıyaslarken, toplumsal olarak büyük farklılıklar sunmasına rağmen ekonomik olarak iki yerin paralel olduğuna işaret etmesidir. Şehirde Şivan’ın arkadaşının oğlunun bir repliğinde (ki kanımca tamamına yakını hayattan gerçek kesit gibi algılanabilecek, dayak sahnelerinin bile gerçek yumruk ve tekmelerle acıttığı filmdeki tek gerçekçi olmayan karakterdir) “Buranın zengini de oranın ağası da, hepsi bir.” diyerek işçi sınıfının her iki yerde de metalaştırıldığını vurgular. Günümüz koşullarını da düşününce filmin bu söyleminde doğruluk payı olduğu rahatlıkla söylenebilir.
Pek çok uluslararası festivalde oyunculuklar da dahil olmak üzere sayısız ödül alan, önemi geç anlaşılan film; ancak izleyenin kolayca aklından çıkmayacak, sinemamızın nadir örneklerinden. Fedakar oyuncular, Zeki Ökten’in çekim becerisi ve giderek daha sert mesajlar veren Yılmaz Güney’in hikayesi birleşince taşıdığı anlamları artan Sürü, kısaca sadece eğlendirme amacı güden, sanatsal kaygı taşımayan dönem filmlerinin aksine bir bilinçlenme, bir başkaldırı manifestosudur.