26.03.2019
Modern Klasikler: Öldürme Üzerine Kısa Bir Film
A Short Film About Killing
Öldürme Üzerine Kısa Bir Film (A Short Film About Killing/1988) Polonyalı usta yönetmen Krzysztof Kieslowski’nin on bölümlük ünlü Dekalog serisinin altıncı filminin sinemaya için uzatılmış versiyonu. Konularını Tevrat’taki On Emir’den alan serinin bu bölümünde yönetmen öldürme konusu üzerinde duruyor. Öldürme olgusunun bireysel ve toplumsal bakış açılarından değerlendirilmesini sağlıyor.
Ölümün İmgeleri
Film başladığında sırasıyla ölü böcekler, ölü bir fare ve koşuşan çocuklar yüzünden onlar tarafından iple asıldığını anladığımız ölü kedi imgelerini görüyoruz. Bilinçli bir tercihle doğadaki düzeni baz alan yönetmen böcek yiyen fare, fare yiyen kedi ve kediyi öldüren insan figürlerini sırasıyla gösteriyor. Buradan da filmde sorgulanan, yönetmenin filmi çekme derdi olan insanı öldüren devlet temasına uzanıyoruz. Çocukların nedensizce bir hayvanı öldürmesinden ne kadar rahatsızlık duyuyorsak, ölüm görüntüsü bizi iğrendiriyorsa, genç Jacek’in taksi şoförünü rastlantısal olarak bir nedene bağlı olmadan öldürmesinden o kadar iğreniyoruz, rahatsız oluyoruz. (Ya da yönetmen o şekilde düşünmemizi istiyor, gencin dışlandığı topluma karşı tepkisi olarak düşünüldüğünde bir nedene bağlanacaktır, sadece seçtiği kişi herhangi bir taksici olabilir.)
Karakterin Öldürmeye Doğru Yolculuğu
Jacek yirmili yaşlarda topluma uyum sağlayamayan bir karakter. Sokaklarda boş boş dolanıyor, ne yapacağını bilmiyor gibi ya da kafasında bir şey planlıyor, kendini buna hazırlamaya çalışıyor. Köprü üstünden bir taşı arabaların geçtiği yola doğru atması kendini öldürme düşüncesine hazırladığını gösteriyor. Sonrasında beyaz ipi kafede eline sararken bir sonraki sahnede birilerini boğazlayacağını anlıyoruz. Öldüreceği taksiciyi filmin başından beri görüyoruz. İnsanları arabasına almakta seçici davranıyor, kaba görüntüsü var ve birilerine bulaşmaktan zevk alıyor. Arabasında takılı kırmızı şeytan figürüyle beraber filmde öldürmesi gereken, öldürülmesini istediğimiz kişi olmayı tamamlıyor.
Taksici, gün boyu verdiği kararlarla kendi ölümüne doğru ilerliyor. Onun kötü biri olduğunu düşünüyoruz. Sokak köpeğine ekmek veriyor, belki de kötü biri değildir, yönetmen bizimle oynuyor, böylece hem kurbanın hem katilin gözünden olaya bakmış oluyoruz. Aslında taksici sıradan bir adam, her tarafta dolaşan insanlardan farkı yok. Jacek’in onu seçmesi tamamen rastlantısal kalabiliyor böylece, son derece kötü çizilen ya da son derece iyi çizilen kurban, filmde anlatılmak istenen asıl şeyin yönünü değiştirebilirdi. Senaryonun, karakterlerin çizimindeki başarı böylece ortaya çıkmış oluyor.
Jacek ipi eline sararken aynı kafede avukatlık kabulünü henüz almış Piort sevgilisiyle beraber başarısını kutluyor. Bir yıl sonra idam kararı verilecek gençle aynı mekânda olması tamamen tesadüfi. Gencin cinayet işleyeceğini bilemeyeceği için ona müdahale etmesi de imkânsız. Fakat buna rağmen bu tesadüfi durumu sorgulayarak olayları tersine çevirebileceğinden üzüntü duyuyor. Sanki kendi elindeymiş, sanki kaderin önüne geçebilirmiş gibi.
Öldürmenin İdam Tarafı
Jacek’in eline yüzüne bulaştırdığı ama taksiciyi öldürdüğü cinayetten sonra zaman atlamasıyla kararın verildiği güne gidiyoruz. Gence idam kararı veriliyor, bu noktadan sonra nihai sona doğru ilerliyor film. Devlet tarafından gerçekleştirilecek infaz. Avukat Piort ne yaparsa yapsın durumun değişmeyeceğin farkında, hâkimler, savcılar kadar sert olamıyor ve duruma daha insani yanından bakıyor. Seyirci de avukatla aynı düşüncede konumlanıyor. Bireyin topluma karşı duyduğu tepki, ailesinden gelen çeşitli yükler sonucunda anlamsız bir şekilde işlediği cinayetin karşılığında devlet büyük bir soğukkanlılıkla bireyi idam etme hakkını elinde bulunduruyor. İdama gidilen süreçte celladın hazırlıkları, titizlikle yapılan çalışmalar, bu eylemin ne kadar kanıksanmış ve olması gereken bir şey olarak gösterilmesi, öldürmeyi devletin eline geçtiğinde sorgulanamaz bir konuma sokuyor. Halk, toplum ya da biz seyirci olarak Jacek’in öldürülmesini kabul edebiliyoruz. Bir kedinin çocuklar tarafından öldürülmesi kadar iğrenmiyoruz, boynunda ip ayakları havada sallanırken.
Kısa Bir Psikanalitik Bakış
Avukatla son görüşmesinde Jacek kendisini babasının yattığı yerde boş mezara gömülmesini istiyor. Babasının yanında diğer mezarda da gencin 12 yaşında traktör ezmesi sonucu ölen kız kardeşi yatıyor. Traktör şoförüyle Jacek arkadaş, beraber içmişler ve adam sarhoş halde traktörü kullanarak kız kardeşini öldürmüş. (Kafede ipi eline sardığı sahnede dışarda oynayan kız çocuklarına doğru cama kahve fırlatması ve onlarla gülüşmesini daha iyi anlıyoruz.)
Jacek için dönüm noktası bu olaydan sonra başlıyor. Köyü ve ailesini terk ediyor istemese de. Şüphesiz çok sevdiği kardeşinin ölümünden kendini sorumlu tutuyor ve yıllar yılı kafasından bu olayı atamıyor. İçinde oluşan baskıyı psikanalitik açıdan yorumladığımızda kardeşinin ölümüne sebep olduğu düşüncesi topluma duyduğu nefrete oradan da adam öldürme fikrine dönüşüyor. Jacek kardeşim ölmeseydi köyde kalırdım diyor, belki her şey daha farklı olurdu. Nedensiz gözüken her şeyin ardında gizli bir neden mutlaka var, haklılığı kanıtlamasa bile nereden bakıldığına bağlı. Tıpkı Mersault’un bir fellahı öldürdükten sonra yaptığı savunmasındaki gibi; “Güneş yüzünden.” Yani doğanın kanunu, yani var olduğumuz için, yani kader yüzünden. Siz nasıl tanımlarsanız tanımlayın, doğanın öldürme gücü doğada kalmalı.
Not: Filmin yayınlanmasından bir yıl sonra 1989’da idam Polonya’da yasaklanmıştır.
Ayrıca bakınız: O An: Aşk Üzerine Kısa Bir Film