04.01.2025

Flow: Doğanın Akışına Uyum Çabası

Konuk Yazar: N. Levent TANIL

Flow animasyonunun ana karakteri derin ve duygusal bağlar kurmamamız imkansız olan bir kedi. Aslında bir dönem ev kedisi olduğu aşikar olan bu hayvan, seyircinin varsayımlarına bırakılan bir felaket sonrası insanlığın ortadan kaybolmasıyla geride kalan canlılardan sadece bir tanesi. Kurduğum cümle tanıdık geldi mi? İnsanların var olduğu (şimdilik) dünyamızda da aslında geride kalmış birçok hayvanın temsili gibi hissettirdi bu kara kedinin film boyunca yaşamı için sergilediği çabalar. Var olan doğal yapının günden güne çöküp yitmesi, elde imkân varken bile bunun önüne geçilememesi biz insanlara özgü olan bir durum çünkü.

1940’lardan bu yana çizgi filmlerde hayvan karakterler çoğunlukla insani özelliklerle oluşturulup seyirci önüne sunuluyor. Bu durum biraz da anlatılan öykünün çocuklara geçebilmesi amacıyla oluşturulmuş bir sunum stiline dönüşen bir oluşum. Pamuk Prenses’in cücelerin evine girip temizlik yaparken ona yardım etmeye çalışan orman hayvanlarından tutup da Zootopia’daki (Hayvanlar Şehri) tamamen insani özellikli hayvanlardan oluşan bir evrene kadar çoğu animasyon anlatısında hayvan tercihi şamata ve adrenalinle beslenmektedir.

Doğanın Öze Dönüş Öyküsü

Letonyalı yönetmen Gints Zilbalodis ise hayvanları gerçekçi tepkileriyle bezenen bir olay akışının içine bırakıyor. Filmin başlarında insanların olmadığı bir evde yaşayan başrol Kedi, medeniyetten uzaklaşma aşamasına gelen evrenin öze dönüş akışının da temsilcisine dönüşüyor. Tamamen sadece bir kedi gibi yaşayıp gerçekleşen tüm olayların akışında da kediliğin getirdiği içgüdüler ve kavrama zekasıyla ilerliyor. Aniden başlayan seller, yaşam mücadelesi vermeye çalışan hayvanlar ve doğanın meydana getireceği binlerce sonuç bu kedi ve ona eşlik etmeye başlayan birkaç hayvanla birlikte tıpkı Nuh’un gemisini anımsatan hissiyatlara dönüşerek seyircisini içine çektiği bir seyirlik oluşturuyor.

Flow animasyonunun çağrıştırdığı projeler var elbette. İlk aklıma gelenler arasında Spirit (Özgür Ruh) ve Stüdyo Ghibli yapımcılığındaki The Red Turtle ( Kırmızı Kaplumbağa). Her iki animasyonda da aslında diyaloglardan destek almaktan çok karakterlerin var oluş mücadeleleri onların bedensel çabaları üzerinden yansıtılmaktaydı. Aynı şekilde Flow’un esas baş karakteri kedinin de önüne geçen, döngüsünü tamamlayıp yenilenmeye çalışan bir doğa. Yönetmen Zilbalodis, kedinin gelişmeleri başta anlamlandıramayıp sonradan adapte oluş biçimlerini de doğanın her an değişebilecek kapasitesiyle bağdaştırmış gibi. Bir hayvanın bakış açısından, insani duygular değil tamamen güdüsellikle gelişerek şekil alan tepkiler ve yakınlaşmalarla yön bulan bir yeniden doğuş hikayesi gibi sanki.

Hikâyeyi Bütünleştiren Önemli Öğeler

Burada sinemadaki sesin önemi de ön plana çıkmaya başlıyor. İlk sahnesinden finale kadar ulaşan tüm gerçekçi sahnelerin çoğunda sesin ve müziğin oluşturduğu uyum kendisini gösteriyor. Özellikle söz konusu insansız ve diyalogsuz bir film anlatımıysa hayvanların benimsettiği ruh halleri ses ile müzik işbirliğinin destekleriyle gerçekçi bir hal kazanmış.

Sinemada kedi kullanımı aslında çok zordur. Hikâyeyi gerçek bir kediyle ilerletmek bir yönetmen açısından kabus niteliği taşır büyük olasılıkla. Bunu Coen Kardeşler 2013 senesinde Inside Lleywyn Davis (Sen Şarkılarını Söyle) ile başarıyla gerçekleştirmişlerdi. Nitekim tam olarak gerçek olmasa da geçen yıl çıkan A Quiet Place: Day One’da da Sessiz Bir Yer: Birinci Gün) ana karakterlerin önüne geçecek kadar güçlü bir nokta oluşturan bir kedi söz konusuydu. Gerçi çoğunluğu CGI destekli olsa da bir kediyle ilerleyen öykünün duygusal yönden ulaşabileceği noktalar çok daha güçlü oluşabiliyor. Flow ise bu gücü sadece bir kediyle de değil dönüşüm içindeki doğaya nasıl adapte olabileceği konusunda şaşkın ama inatçı davranan hayvanlar üzerinden şekil buluyor. Kara kediye eşlik eden diğer hayvanlar da hikayenin bütüne hizmet ederek gayet sağlıklı bir sonuç kısmı elde ettiriyorlar.

Son tahlilde tam olarak nerede olduğu belirsiz bir ormanda geçen maceradaki kahramanın bakış açısına çabuk uyum sağladığımız bir animasyon Flow. Dünyanın sadece bizim dünyamız olmadığını, farklılıklarla oluşan bir bütünün parçası olduğumuzu ve bu parçadaki en ufak bir boşluğun bile büyük yokluklara neden olabileceğini gösteren bir öykü. Bir animasyon olmanın ötesine geçebiliyor ve izleyicisinin kalplerine dokunma gücünü elinde tutuyor. Ayrıca 1994 doğumlu olan yönetmen Gints Zilbalodis’in yeni projelerini de şimdiden merak ettiriyor.