28.01.2022

A Pure Formality: On/Off

Yaşamın yaşanmaya değip değmeyeceği meselesi felsefenin en önemli sorularından bir tanesidir. Yüzyıllardır üzerine düşünülen bu mesele için nihai bir cevap yoktur. Zaten olması da beklenmemeli. Baktığımız zaman herkesin kendi cevabı olduğunu görüyoruz. İnsanlar yaşayarak yahut yaşamlarına son vererek bu soruya yanıtlarını bizzat kendileri vermektedir. Bu yanıt uyumsuzla[i] bağlantılıdır. Uyumsuz; kimi zaman bize yön verirken kimi zaman da gittiğimiz yönden döndürür. Farkında olmasak da uyumsuza kapılmak istemesek de o hayatımızın içindedir. Ele alacağım filmde de, filmin başkarakteri Onoff’u; uyumsuzun onun dönüşümündeki rolü ele alınarak incelenecektir.

Film patlayan bir silah sesi ile beraber ardından koşan bir adamı görerek başlar. Sonrasında yakalanan bu adam sorgu için bir polis merkezine getirilir. Filmin geri kalanının geçeceği o odada dedektifin gelmesiyle beraber bir sorgu başlar. Yakalanan adam Onoff neden burada olduğunu sorar. Onoff’un evinin yakınında bir cinayet işlenmiş olup üzerinde kimlik bulunmadığı için de buraya getirildiği cevabını alır. Film başta bize Onoff’u bir cinayet zanlısı olarak sunar. Bir “Katil kim?” filmi izleyecekmişiz gibi filmin nihayetinde bir yere bağlanmasını bekleriz ancak iş öyle olmaz. Bu gergin bekleyiş dedektif ile Onoff arasındaki diyaloglarla beraber sürmeye devam eder. Onoff bir türlü çözülmez, doğrusu bir şey hatırlamadığını iddia eder ki bu kısmen de doğrudur. Dedektifin görevi de onun hatırlamasını sağlamaktır.

Onoff ile dedektif kendisinin hayatını masaya yatırırlar. Onoff hayatındaki sorunlarından bahseder; yazar kimliğinden, pişmanlıklarından, yap(a)madıklarından. Onoff her şeyi hatırlar ama son günü bir türlü hatırlamaz. O gün naptı, neredeydi? Parça parça bir şeyler hatırlar ama bir türlü bu parçaları birleştiremez. Onoff dedektife hatta şunu sorar: “Öldürmek sonra da hatırlamamak mümkün mü?”

Simgesel İntihar

Bu filmin okumasını yaparken iki farklı tahlil yapılabilir. İlk tahlilde her şeyin Onoff’un kafasında gerçekleştiği bir hayal/sanrı yahut bir rüyayı simgeleyen bir görüntü çerçevesi çizilebilir. Filmdeki herkes Onoff’u çok iyi -onun sevdiği müziği ıslıkla çalacak kadar- tanır. Onoff kafasındaki hayalde kendisini öldürerek işe başlar. Bu simgesel bir intihardır. Writer’s block meselesiyle paralel ele alacak olursak Onoff bu sanrısında yazar kimliğini öldürür. Dedektifle olan diyaloglarında bu meseleden fazlasıyla bahseder. Onoff artık yazamadığından dem vurur. Böyle bir tahayyül aracılığıyla kendisiyle yüzleşirken, Guiseppe Tornatore da bu şekilde yazarın iç dünyasını izleyiciye aktarmak ister.

Onoff bir sözünde “Ben çalıştığım sürelerde zaman kavramını yitiriyorum. Zaten bilincimizi kaybetmek için çalışmıyor muyuz?” der. Onoff bu writer’s block probleminden ancak ve ancak yazmaya çalışarak kaçmaktadır. İşte sanrısındaki yahut rüyasındaki bu simgesel ölüm kendisine gerçeği itiraf etmesi açısından önemlidir. Onoff artık yazmaya çalışmaya devam ederek değil, yazar olan parçasını öldürerek ve artık hiç yazmayarak problemi sonuca kavuşturmak ister.

Onoff yazmanın hayatında alkol kadar önemli yeri olduğunu hatırlar. Bu sanrıyı/rüyayı açan sürrealist kurgunun bir alkol almanın getirdiği bir sonuç olması muhtemeldir ki Onoff da sorguda çok az uyuduğunu ifade eder. Burada müfettişi konumlandıracağımız yer ise kritiktir. Müfettiş aslında bir bakıma kendisidir. Ona duymak ve hatırlamak istemeyeceği şeyleri hatırlatan kendisidir. Onoff’un ısrarla kaçtığı onu simgesel intihara sürükleyecek kadar kendisini mahvettiği düşünceleri dillendiren kişidir.

Onoff’un “bazen bu şeyleri yaşadım mı diye şüpheye düşüyorum.” demesi ise bunun bir sanrı olduğunu kuvvetlendiren bir detaydır. Onoff’un müfettişe -kendisine- “İdollerle karşılaşınca onların sivilceleri olduğunu fark ederiz, hayal kırıklığı yaşarız. Bu yüzden biz asla idollerimizle yüz yüze gelmemeliyiz.” demesini ise kendisini beğenmediğine yorabiliriz. Buna da writer’s block sebep olur. Yazamama problemine sebep olan şeye gelecek olursak kendisinin de sorgu sırasında itiraf ettiği üzere bir evsizin(Faubin) notlarını çalarak kendi imzasını atarak yayımlatması. Onoff bu gerçeği kabullenmekte zorlansa da gerçek budur. Tüm bu kafasındaki kurgu da buna dayalı aslında.

Gerçek İntihar

İkinci yapacağımız tahlilde ise; Onoff simgesel olarak değil gerçekten intihar etmiştir. Arafta kalmış ve bir sorgu noktasına getirilmiştir. Burada intiharının nedeni irdelenmekte olup Onoff’un bunu hatırlaması için onun hayatı masaya yatırılmaktadır. Filmde bu tahlili doğrulayan birçok done buluruz. En başta silahın kameraya doğru patlaması direkt bize bunu çağrıştırır. İlk sahneden bu hissettirilir aslında. Zaman kavramının olmadığı –akrep ve yelkovanın işlemediği- bir yere getirilen Onoff zamanla hatırlamaya başlar. Önce yazamama problemini hatırlar. Sonra da devamını. Onoff’un yazamama probleminin kaynağı sorguda ortaya çıkar. Onoff yazarlık kariyerinde önemli yer tutan insanları kullanmıştır, başkalarının yazdıklarını bir şekilde çalmıştır ve bütün bunları kendisine unutturmuştur. Gerçeklerin bastırılmasının ortaya çıkardığı huzursuzluk problemin nedenidir.

Bu gerçeği itiraf edince fare kapana düşer. Onoff her şeyi hatırlar. Elektrik gelir, yağmur durur, telefon da çalışır ancak karşıdaki Onoff’u duymaz. Onoff yazmaya çalışır ama kalem yazmaz. Adındaki kelime oyununun ifade ettiği üzere artık “on” olan kendisi “off” olmuştur. Karakolvari o yerden ayrılacakken ilk geldiğinde oturduğu yerde bir başkasını görür. Görevliye “Daha hiçbir şeyin farkında değil, değil mi?” diye sorar. Görevli “Sen de değildin, hiç kimse ilk geldiğinde farkında değildir.” der. Onoff onu götürecek araca biner ve film de böylece sonlanır.

“Uyumsuz” Onoff’un hikâyesinin neresindedir? Bazen insan yaşamı aşar. Bazen de yaşam insanı. Onoff’un hikâyesinde yaşam onu aşmıştır. O uyumsuzla beraber yanıtını vermiştir. Bir intiharın pek çok nedeni bulunur, burada da bir düşünce sonucu bu eylemin gerçekleştiğini görürüz. Uyumsuz ölmeyi mi öngörür peki? Bu kişiden kişiye değişkenlik gösterecektir. Uyumsuz mantık çerçevesinde işleyen bir mekanizmadır. Mantıklı olmak kolay olsa da sonuna kadar mantıklı olunamayabiliniyor. En değerli şeyinden vazgeçmeye kadar götürüyor bu mantıklı olunamama eylemi. Yaşamından vazgeçmeye kadar…

[i] Bu yazıda karşılaşılan “uyumsuz” ifadesini açmakta yarar var. Bu sözcük ilk olarak anlaşıldığı üzere “akla ve mantığa uymayan, abes, saçma, anlamsız” olarak kullanımını da aşan her şeyi olduğu gibi gören, bilinçli insan yahut düşünceyi kapsar. Yazıda “uyumsuz”dan bahsederken ona bir özne niteliği atfederek sanki karar mekanizmasıymışçasına ifade edilecektir. Albert Camus da Sisifos Söyleni isimli eserinde bu ifadeyi buna yakın hatta bu anlamda kullanmıştır. Bkz: Albert Camus, Sisifos Söyleni, Çev: Tahsin Yücel, Can yay, 2021.