24.07.2016

Mientras Duermes

mientras_duermes_2782_622x

2000’li yılların başlarından itibaren şaşırtıcı hikayeleri, altı doldurulmuş karakterleri ve psikolojik yanı ağır basan gerilimiyle İspanyol Korku/Gerilim sineması kendine has bir tür ortaya çıkardı. Hatta bu akımın öncüsü olarak 2000’lerden de önce karşımıza çıkan 96′ yapımı Tesis’i gösterebiliriz. İspanyol gerilim filmlerindeki bu yükselişin sebebi yönetmenlerden biri olan ve 2007 – 2009 yıllarında Paco Plaza ile birlikte çektikleri [Rec] ve [Rec]2 ile zombi temalı korku filmlerine yeni bir soluk getiren Jaume Balagueró; 2011 yapımı, senaryosunu Alberto Marini‘nin yazdığı psikolojik gerilim filmi Mientras Duermes ile o ana kadarki kariyerinde zirveyi gördü.  

İspanya’nın Barselona şehrindeki bir apartmanda görevli olarak çalışan César (Luis Tosar), psikolojik sorunları olan bir karakterdir. Yaşamdan hiçbir şekilde zevk alamayan, onu mutlu eden hiçbir uğraşısı olmayan ve takıntıya dönüşen bu durumu artık kabullenen César için tek çıkış yolu çevresindeki mutlu insanların acı çektiğini izlemektir. Apartmanda her gün yüzüne güldüğü insanların içten içe mutsuz olmalarını isteyen César, geceleri de apartman sakinlerinden genç, güzel Clara’nın gülümsemesinin peşine düşer ve gizlice onun evine girmeye başlar. Clara’yla oynadığı bu oyun sayesinde zevk almadığı yaşamına bir amaç yükleyen César, tutkusunun esiri olur ve oyunun dozunu kaçırır.

César karakteri filmde temsil ettiği şeyin sivri ve aşırı bir tasviri olduğu için hayal ürünü gibi gözükse de aslında hayatın içinden bir günümüz insan portresi. Yaşamayı bir yarış olarak gören, en çok hırsından beslenen insanların çoğunda gördüğümüz bir portre. Bu sebeple César’ı belli bir yere kadar anti-kahraman olarak görmek de mümkün. Mutlu – mutsuz kavramlarına dair tanımların benzer şarttaki durum/kişilere bakılarak yapıldığı bir ortamda mutlu olmak için iki seçenek vardır; ya mevcut seviyeye çıkmak ya da çıkamadığın o seviyeyi kendi seviyene indirmek. César da işte tam olarak ikinci şıkkı uygulamaktadır. Ulaşamadığı mutluluğa çevresindeki diğer insanların ulaşmasına katlanamaz. Onları mutsuz gördükçe tatmin olan egosu ve tutkusuna ise karşı koyamaz.

mientras_duermes_06“Mutluluk. Benim tek sorunum bu. Artık mutlu olamıyorum. Asla mutlu olamadım. Hayatımda iyi şeyler olduğu zaman bile. Her sabah yataktan kalkmak bile ne kadar zordu anlatamam. Geçerli bir sebep bulmaya çalışmak, tek bir sebep…”

Apartmandaki yaşlı kadın Veronica’nın köpeğine mama dışında yiyecekle besleyip zehirlenmesine neden olan, kozmetik ürünlerine kattığı ilaçlarla Clara’nın cildinin ve enerjisinin günbegün düşmesine, saatini çalarak işe gecikmesine neden olan César, adeta bir insanı mutsuz kılmanın ne kadar basit olduğunu gösteriyor.

Filmde César’ın bu psikolojiye nasıl büründüğü ile ilgili ipuçları verilse de bir sonuca varılmıyor. Yaşadıklarını ve olup bitenleri hastanede yatan annesine anlatması bu durumun geçmişinin bir sonucu olduğu varsayımını doğursa da itirafları annesini mutsuz etmek ve onun mutsuzluğundan da beslenmek için yaptığı şeklinden okumak da mümkün. Ayrıca filmde nedenlerin yerine hep sonuçların gösterilmesi bazen kötülüklerin nedensiz de ortaya çıkabileceğine işaret olabilir.

Finalini açık kapı bırakarak yapan Mientras Duermes, hikayeyi bir sonuca bağlasa da César ve Clara karakterleri ile ilgili havada kalan soruları cevaplamıyor. Finale kadar herkesin César’dan belli açılardan soğuması, kuşkulanmasına ve hatta apartmandaki küçük kız Ursula’nın Clara’nın evinden çıkarken yakalamasına rağmen César’ın bir şekilde, hep paçayı kurtarması filmdeki gerçekdışı belki de tek kusur. Arka plan hikayelerdeki ufak tefek eksikler ise Luis Tosar’ın oyunculuğu ve güçlü ana hikayenin yanında esamesi okunmayacak cinsten.

Her gün çevremizde karşılaştığımız, hatta bazen bizim de sürüklendiğimiz bir psikolojik durumun ileri safhasını bize sunan Mientras Duermes, her ne kadar abartı dursa da oldukça gerçekçi bir film.