15.04.2021
Ayın Oyuncusu Audrey Hepburn’den Bir Klasik: Breakfast at Tiffany’s (1961)
Yönetmen: Blake Edwards
Holly Golightly’yi (Audrey Hepburn) kucağında sarman kedisiyle Paul Varjak’a (George Peppard) “Kimsenin beni kafese koymasına izin vemeyeceğim!” derken ve Paul’ü “Seni kafese koymak değil, sadece sevmek istiyorum!” diye cevap verirken hatırlayabiliriz. Ya da Holly’nin üstünde siyah elbisesi, elinde kahvesi ve kruvasanı ile New York 5. Caddedeki Tifanny&Co’nun camından içeriye baktığı o anı hatırlarız. Kuşkusuz film tarihindeki en meşhur sahnelerden biridir. Kültleşmiş bir film olan “Tiffany’de Kahvaltı” defalarca izlenebilir ve her defasında bir önceki izleyişinizde fark etmediğiniz sihirli bir ayrıntıya rastlayabilirsiniz. Film birçok faktörün bir araya gelmesiyle derinlik kazanmış ve tahmin edilenden çok daha fazla ses getirmiştir. Şüphesiz en önemli faktörlerden biri Audrey Hepburn’ün filmdeki varlığıdır.
Capote Uyarlaması
Film, Truman Capote’nin meşhur romanından uyarlanmıştır ve Holly Golightly adlı bir eskort kızın hikâyesini anlatmaktadır. Kendini aşka kapamış olan kırılgan ruh Holly, günü gününe yaşayarak, kendisini üzebilecek her türlü olaydan ve kişiden uzak durarak hayatını sürdürmektedir. Hayatındaki en önemli varlık ona ev arkadaşlığı yapan kedisidir. Ona da derinden bağlanmamak için isim vermemiştir ve “Cat” (Kedi) diye seslenmektedir. Fakat Holly’nin oturduğu apartmana taşınan Paul Varjak’ın gelişiyle her şey değişecektir. Paul ile göründüğünden çok daha fazla ortak noktası olduğunu keşfedecek ve belki de onu gerçekten anlayabilen tek insanın Paul olduğunu görecek, özgür ve kendi ayaklarının üstünde duran bir kadın olabilmek için yalnız olmasının şart olmadığını keşfedecektir.
Hepburn mü? Monroe mu?
Film için başta Audrey Hepburn yerine Marilyn Monroe düşünülmüştür. Truman Capote Audrey’i hiçbir zaman istememiştir. O dönemlerin güzellik anlayışı; kıvrımlı, büyük göğüslü, dolgun dudaklı, kalçalı kadınların arzulanabilir kadınlar olduğu yönündeydi. O sebeple Capote tüm erkeklerin peşinden koştuğu Holly Golightly rolünün Audrey’e verilmesinin hikâyenin inandırıcılığını kaybettireceğini düşünüyordu. Ona göre Audrey fazlasıyla ince, kıvrımsız, küçük göğüslü bir kadındı ve Hollywood’un arzulanabilir kadın kriterlerine uymuyordu. Marilyn’in ise tam da bu rol için biçilmiş kaftan olduğu düşünüyordu. Fakat Marilyn, oyuncu koçu Lee Strasberg’in bir eskort kadını oynamasının kariyerini zedeleyeceğini söylemesi üzerine rolü reddetmişti.
Capote’nin tüm karşı çıkışlarına rağmen Paramount Audrey’i seçti. Audrey’nin star ışığı ve oyunculuk kabiliyeti göz ardı edilemezdi; üstelik kitleler tarafından da çok seviliyordu. Ayrıca zarafeti, güzelliği ve stili ile de Hollywood’un dayattığı güzellik kalıplarını kırmayı başarmış ilk kadınlardandı. Monroe yüksek ihtimalle role Audrey’nin kattığı derinliği katamayacak ve film bugün olduğu yerde olamayacaktı. Yakışıklı mı yakışıklı George Peppard yerine de ilk başta Steve McQueen düşünülmüştü. Neyse ki rolün sahibi George Peppard olmuştur. George ile Audrey arasındaki kimya o kadar tutmuştur ki bu uyum filmi yukarı taşıyan bir başka dramatik unsurdur. Rollerin birinde bir başkası oynasaydı film bu kadar başarılı olur muydu bilinemez. Ayrıca filmde Patricia Neal ile Mickey Rooney de yer alıyor ve hayat verdikleri karakterlerle filme renk katıyorlar.
Sinema Tarihinin İkonikleşen Elbisesi
Audrey filmde defalarca giydiğini gördüğümüz Givenchy imzalı siyah elbisesi, inci takıları ve Oliver Goldsmith imzalı gözlüğü de ile yıllar boyunca unutulmayacak bir fotoğraf karesini bizlere armağan etmiştir. Sadeliğiyle büyüsünü hissettiren elbise Hepburn’e o kadar yakışmıştır ki Tifanny’nin önündeki sahne hafızalarda yer etmiştir. Elbise tasarımında Givenchy ile beraber çalıştıkları ve yer yer zıtlaştıkları bilinir. Fakat işe yaramış olacak ki ortaya muazzam bir sonuç çıkmış. Tifanny&Co ilk defa bir film çekimi için kullanılmış ve çekim sebebiyle kapılarını ilk kez bir pazar günü açmıştır.
Filmin ruhunun şekillenmesinde çok önemli bir rol oynayan, Henry Mancini’nin bestelediği meşhur “Moon River” şarkısını da unutmamak gerekir. Sözlerini ise Johnny Mercer yazmıştır. Stüdyonun, post-prodüksüyon sırasında şarkıyı filmden çıkarmak istediği, Hepburn’ün ise “Beni çiğnemeden asla!” diyerek filmde yer almasını sağladığı bilinir. Böylece “En İyi Orijinal Beste” ve “En İyi Orijinal Müzik” dallarında Oscar kazanılmasının önünü açmıştır. Filmde Audrey’nin gitarını çalarak şarkıyı seslendirdiği an da filmin en meşhur sahnelerindendir.
Çok keyifli bir aşk hikâyesini konu alan “Tiffany’de Kahvaltı” aslında bir kadının ve bir adamın kendilerini keşfediş ve korkuları ile yüzleşme hikâyesidir.